tazeleştir

listen to the pronunciation of tazeleştir
Türkisch - Englisch
{f} freshening
make fresh
freshen
taze
fresh

Before going to work in Paris I must freshen up on my French. - Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemeliyim.

Flowers and trees need clean air and fresh water. - Çiçeklerin ve ağaçların temiz havaya ve taze suya ihtiyacı vardır.

taze
tender
taze
freshly

Whenever I go to this store, they're selling freshly baked taiyaki cakes. - Bu dükkâna her ne zaman gitsem, taze pişmiş taiyaki kekleri satıyorlar.

I like the smell of freshly-baked bread. - Taze pişmiş ekmek kokusunu severim.

taze
crispy
taze
recent
taze
good

Fresh fruit is good for your health. - Taze meyve, sağlığın için yararlıdır.

Fresh fruit is good for you. - Taze meyve, sizin için iyidir.

taze
as fresh as a daisy

A little nap and, just like that, I'm as fresh as a daisy. - Biraz şekerleme ve bunun gibi, ben bir papatya gibi tazeyim.

taze
hot

The fresh strawberries went like hot cakes. - Taze çilekler sıcak kekler gibi gitti.

taze
new

Everything's fresh and new. - Her şey taze ve yeni.

taze
verdant
taze
bracing
taze
young
taze
youthful
taze
maiden
taze
late
taze
fresher

The eggs in this case are fresher than those in the other case. - Bu ambalajdaki yumurtalar diğer ambalajdakilerden daha tazedir.

taze
woman in the prime of youth
taze
raw

She likes to eat fresh raw vegetables. - Taze çiğ sebze yemeği sever.

taze
dewy
taze
freshly; newly; just (only a very short time ago)
taze
fresh (not old, stale, or tired); new; young
taze
crisp
taze
green

We eat a fresh, green salad every day. - Biz her gün taze yeşil salata yeriz.

taze
fresh; new, recent; young
taze
warm
taze
country

I feel completely refreshed after spending a week in the country. - Ben kırsalda bir hafta geçirdikten sonra tamamen tazelenmiş hissediyorum.

Türkisch - Türkisch

Definition von tazeleştir im Türkisch Türkisch wörterbuch

TAZE
(Osmanlı Dönemi) Kuru olmayan, yeşil
TAZE
(Osmanlı Dönemi) Yeni duyulan, henüz ortaya çıkan
TAZE
(Osmanlı Dönemi) Genç, körpe
TAZE
(Osmanlı Dönemi) f. Yeni kesilmiş, bayatlamamış, taravetli, buruşmamış
Taze
(Osmanlı Dönemi) TER
Taze
(Osmanlı Dönemi) GAZÎZ
Tâze
(Osmanlı Dönemi) NAKİ'
Tâze
(Osmanlı Dönemi) NAZİR
taze
Kuru olmayan, körpe: "Ağaçların taze yaprakları akşamın serinliğini emiyormuş gibi duruyordu."- M. Ş. Esendal
taze
Genç kadın: "Şu köşede çocuğuyla beraber bir taze oturuyor."- Ö. Seyfettin
taze
Kuru olmayan, körpe
taze
Yeni, son, zamanı geçmemiş
taze
Bozulmamış, bayatlamamış olan; solmuş, pörsümüş olmayan
taze
Dinç, yıpranmamış, yorulmamış: "Yüzü taze, teravetli ve güzeldi."- M. Ş. Esendal
taze
Yeni, zamanı geçmemiş: "Orada okuduğum en taze havadis yirmi beş, otuz günlüktü."- Halikarnas Balıkçısı
taze
Dinç, yıpranmamış, yorulmamış
taze
Genç kadın
taze
Bozulmamış, bayatlamamış olan: "Beyaz peyniri, ekmeğin taze kabuğuna sarıp ağzıma sokuyorum."- Y. Z. Ortaç
tazeleştir
Favoriten