tatsız

listen to the pronunciation of tatsız
Türkisch - Englisch
{s} tasteless

Today's broccoli is overcooked and tasteless. - Bugünkü brokoli çok pişmiş ve tatsız.

Foreign rice is hard and tasteless, and doesn't appeal to the Japanese palate. - Yabancı pirinç sert ve tatsızdır ve de Japon damak tadına hitap etmez.

{s} unpleasant

Mrs. Jones is often unpleasant to her husband's secretary over the phone. - Bayan Jones çoğunlukla telefonda kocasının sekreterine karşı tatsız davranır.

To compensate for his unpleasant experiences in the hospital, Tom drank a little more than was good for him. - Hastanedeki tatsız deneyimleri telafi etmek için, Tom onun için faydalı olandan biraz daha fazla içti.

Unplesant
tasteless, insipid, vapid (food, drink)
flavorless
insipid
milk-and-water
dusty
ugly

This tree bears ugly fruits. - Bu ağaç tatsız meyveler taşıyor.

flat
arid
savourless [Brit.]
chippy
queasy
savorless
objectionable
unamusing
tasteless, insipid; unpleasant, disagreeable, distasteful, prosaic
tame
vapid
disagreeable

He was a disagreeable old man. - O, tatsız yaşlı bir adamdı.

Tom watched them hurry through the doors, a disagreeable expression on his face. - Tom, yüzünde tatsız bir ifade, onların kapılardan acele ile girişini izledi.

sticky

It was a sticky situation indeed. - Gerçekten tatsız bir durumdu.

distasteful
dull
frail
unpleasant, disagreeable; boring
flavourless [Brit.]
not sweet enough to the taste, unsweet
flattish
grim
frightful
ponderous
unhappy
unenviable
saltless
grisly
bleak
savourless
hateful
prosaic
hellish
unsavory
hard

Foreign rice is hard and tasteless, and doesn't appeal to the Japanese palate. - Yabancı pirinç sert ve tatsızdır ve de Japon damak tadına hitap etmez.

plat
{s} unpalatable
{s} uncomfortable

I felt an uncomfortable tightness in my chest. - Göğsümde tatsız bir daralma hissettim.

mawkish
cut
{s} watery
meager
{s} uncongenial
{s} ungracious
sour
musty
brackish
{s} flavourless
{s} unwelcome

I'm sorry if I made you feel unwelcome. - Seni tatsız hissettirdiysem üzgünüm.

Tom made us feel unwelcome. - Tom bizi tatsız hissettirdi.

{s} unsweetened
milk and water
dry

Overcooked fish can be dry and tasteless. - Çok pişmiş balık kuru ve tatsız olabilir.

Fish can be dry and tasteless if it's overcooked. - Balık fazla pişirilirse kuru ve tatsız olabilir.

nambypamby
unconqenial
tatsız durum
predicament
tatsız tuzsuz
savourless [Brit.]
tatsız tuzsuz
1. very tasteless, very insipid. 2. very boring
tatsız tuzsuz
jaded
tatsız tuzsuz
savorless
tatsız tuzsuz
insipid
tatsız tuzsuz
saltless
tatsız tuzsuzluk
crudity
ucuz etin yahnisi tatsız/yavan olur
(Atasözü) Cheap goods usually give their buyer little satisfaction
Türkisch - Türkisch
Hoşa gitmeyen, can sıkan
Hoşa gitmeyen, can sıkan: "O akşamki tatsız olaya benim de canım sıkıldı."- Ç. Altan
Sohbeti hoş olmayan veya geçimsizlik çıkaran (kimse)
Hoşa gitmeyen bir biçimde: "Her şey, herkes boş, abes, çirkin, münasebetsiz, tatsız görünür."- A. Ş. Hisar
Tadı iyi olmayan, lezzetsiz
tatsız tuzsuz
Çok tatsız
tatsız
Favoriten