tartışmalı

listen to the pronunciation of tartışmalı
Türkisch - Englisch
contentious

Religion is a contentious topic for many people. - Din pek çok insan için tartışmalı bir konudur.

The issue turned out to be very contentious. - Konu çok tartışmalı bir hâl aldı.

marked by debate, disputatious
vexed
polemic
explosive
(a subject) which is under debate
moot
eristic
{s} controversial

This idea is controversial. - Bu düşünce tartışmalıdır.

The councilor tabled a number of controversial motions. - Meclis üyesi bir miktar tartışmalı önerge sundu.

arguable
problematic
polemical
polemically
debated

The French Revolution is one of the most debated historical events. - Fransız Devrimi en tartışmalı tarihi olaylardan biridir.

disputatious
tartışmalı dava
moot case
tartışmalı mesele
vexed question
tartışmalı yorum
(Hukuk) interpretation in dispute
tartış
{f} moot
tartış
argue with

You'd better not argue with Tom. - Tom'la tartışmasan iyi olur.

Tom and Mary argue with each other all the time. - Tom ve Mary birbirleri ile her zaman tartışırlar.

tartış
{f} quarrel

The couple was quarrelling and Chris knocked Beth down. - Çift tartışıyordu ve Chris Beth'e vurup yere devirdi.

What was the cause of your quarrel? - Sizin tartışmanızın nedeni neydi?

tartış
{f} debate

The eloquent scholar readily participated in the debate. - Güzel konuşan bilim adamı kolayca tartışmaya katıldı.

It wasn't much of a debate. - Büyük bir tartışma değildi.

tartış
argue

He argued his daughter out of marrying Tom. - O, Tom'la evlendiği için kızıyla tartıştı.

Some people hate to argue. - Bazı insanlar tartışmaktan nefret ederler.

tartış
{f} dispute

The dispute was finally settled. - Tartışma sonunda halledildi.

That dispute has been settled once and for all. - O tartışma bir zamanlar karara bağlandı ve herkes için.

tartış
discuss with

I have something important to discuss with Tom. - Tom'la tartışacak önemli bir şeyim var.

I have something I need to discuss with Tom. - Tom'la tartışmam gereken bir şeyim var.

tartış
controvert

Parliamentary immunity is a controvertial issue. - Parlamenter dokunulmazlık tartışmalı bir konudur.

tartış
discuss

Instead, I will turn to a discussion of the two economic variables I defined a moment ago. - Onun yerine az önce tanımladığım iki ekonomik değişkenin tartışmasına döneceğim.

This problem is worth discussing. - Bu sorun tartışılmaya değer.

tartış
{f} spar

My comment sparked off an argument in the group. - Benim yorumum grupta bir tartışmayı ateşledi.

The fatal stabbing was sparked by an argument that got out of control. - Ölümle sonuçlanan bıçaklama olayının kıvılcımı, kontrolden çıkan tartışmadan çıkmıştı.

tartış
{f} quarrelling

Quarrelling spoiled our unity. - Tartışma birliğimizi bozdu.

They are always quarrelling in public. - Onlar her zaman toplum önünde tartışıyorlar.

tartış
{f} bicker

Tom and Mary bicker all day long. - Tom ve Mary bütün gün tartışırlar.

sahibi tartışmalı bölge
no man's land
tartış
hassle
tartış
quibble
Türkisch - Türkisch
Tartışma yapılan
Tartışılmakta olan, kesinleşmemiş
tartış
Tartmak işi veya biçimi
tartışmalı
Favoriten