Kağıt uçak yavaş yavaş yere düştü.
- The paper plane fell slowly to earth.
Tom baş aşağı yavaş yavaş yürüyordu.
- Tom was walking slowly with his head down.
Mary Japonjayı yavaşça konuştu.
- Mary spoke Japanese slowly.
O, basamakları yavaşça tırmandı.
- He went up the steps slowly.
Birçok kereler derse geç geldiği için öğretmeni onu müdürün odasına gönderdi.
- His teacher sent him to the principal's office for being tardy too many times.
His tardy performance bordered on incompetence.
He yawned, then raised a tardy hand over his mouth.