Definition von tarafta im Türkisch Englisch wörterbuch
- side
- on sides
- taraf
- {i} party
The policy of the government was criticized by the opposition party.
- Hükümetin politikası muhalefet partisi tarafından eleştirildi.
The party was hosted by Dan.
- Partiye Dan tarafından ev sahipliği yapıldı.
- taraf
- side
In America cars drive on the right side of the road.
- Amerika'da arabalar yolun sağ tarafını kullanırlar.
They live on the other side of the road.
- Onlar sokağın diğer tarafında yaşıyorlar.
- taraf
- way
Would you mind looking the other way while I change my clothes?
- Elbiselerimi değiştirirken diğer tarafa bakar mısın?
Be sure to drop in on us if you come our way.
- Bizim tarafa yolun düşerse, bize uğramayı unutma.
- taraf
- part
It was a mistake on their part.
- Onların tarafında bir hataydı.
The party was organized by Mac.
- Parti Mac tarafından organize edildi.
- taraf
- {i} facet
- taraf
- {i} end
Tom dog paddled toward the shallow end of the pool.
- Tom havuzun sığ tarafına doğru köpekleme yüzdü.
Confessions by St. Augustine tells us the timeless story of an intellectual quest that ends in orthodoxy.
- Aziz Augustine tarafından yazılan İtiraflar bize ortodokslukta biten entelektüel arayışın zamansız bir hikayesini anlatır.
- her tarafta
- all over
- taraf
- {i} hand
You'll see the bank on the left hand side of the hospital.
- Hastanenin sol tarafında bankayı göreceksin.
On the one hand we suffered a heavy loss, but on the other hand we learned a great deal from the experience.
- Bir taraftan ağır kayıplar verdik fakat diğer taraftan deneyimden birçok şey öğrendik.
- kıç tarafta gemi
- aft
- taraf
- district
- taraf
- (Ticaret) stakeholder
- taraf
- streak
- taraf
- outside
Sami was spotted by police outside a gas station.
- Sami, polis tarafından bir benzin istasyonunun dışında fark edildi.
The outside of the castle was painted white.
- Kalenin dış tarafı beyaza boyandı.
- taraf
- backside
- taraf
- favour
- taraf
- behalf
I'm calling you on behalf of Mr. Simon.
- Bay Simon tarafından arıyorum sizi.
- yan tarafta
- Aside of
- aynı tarafta olmak
- side with
- aynı tarafta olmak
- side
- her tarafta
- everywhere
We have people everywhere.
- Her tarafta insanlar var.
- her tarafta
- all around, all over, everywhere, on all sides
- her tarafta
- far and wide
The rumor spread far and wide.
- Söylenti her tarafta yayıldı.
- her tarafta
- all around, everywhere, on all sides
- iç tarafta
- upcountry
- karşı tarafta
- opposite
- karşı tarafta
- per contra
- kıç tarafta
- abaft
- kıç tarafta
- (gemi) aft
- kıç tarafta
- aback
- o bu tarafta mı
- Is that on this side
- taraf
- behalf: Dayım tarafından geliyorum, sizden bir ricası var. I've come on behalf of my uncle to ask a favor of you
- taraf
- side; part, portion; area, region; direction: Sandığın üst tarafı ceviz. The top part of the chest is walnut. Şehrin o tarafında oturuyor. She lives over in that part of town. Ne taraftansın? What part of the country are you from? Fatih taraflarında bir yerde oturuyor. He lives somewhere in the neighborhood of Fatih. Seni her tarafta aradım. I've been looking for you everywhere. Boğaz'ın Asya tarafında on the Asian side of the Bosphorus. Sağ tarafına bak! Look to your right! Rüzgâr ne taraftan esiyor? What direction's the wind blowing from? Nehir tarafına doğru gidiyordu. He was heading towards the river
- taraf
- side (one particular side, position, or group as opposed to another): işin kötü tarafı the unpleasant side of the matter. Bizim taraf maçı kazandı. Our side won the match. Onun baba tarafında delilik var. There's madness on his father's side of the family. O meseleye ne taraftan bakarsan bak halledilmesi imkânsız. No matter how you look at it, that problem remains insoluble. Herif bir taraftan parasızlıktan yakınıyor, öbür taraftan kalkıp karısına kürk manto alıyor! The fellow complains about his lack of money, and then he ups and buys his wife a fur coat! öte taraftan on the other hand
- taraf
- used with an adjective: Ucuz tarafından bir ayakkabı istiyorum. I want a cheap pair of shoes. Bunları ucuz tarafından aldın, değil mi? You bought these on the cheap, didn't you?
- taraf
- (denklem) member
- taraf
- used in formal language to indicate a person: Merhum zevcinizin evrakı tarafınıza gönderilmiştir. The papers of your late husband have been forwarded to you
- taraf
- party (to a contract, in a legal proceeding); litigant
- taraf
- contractor
- taraf
- side; aspect; direction; district; part
- taraf
- used in formal language to show the agent of a passive verb: Bu nişan büyük babama padişah tarafından ihsan edilmiş. This medal was bestowed on my grandfather by the sultan. Ancak belediye encümeni tarafından onaylanmış ruhsatlar geçerli sayılacaktır. Only those permits which have received the approval of the municipal council will be deemed valid
- yaka bir tarafta, paça bir tarafta
- very disheveled
- şehir merkezine tarafta
- Which way is downtown