Schopenhauer defined architecture as frozen music.
- Schopenhauer mimariyi donmuş müzik olarak tanımladı.
These books have defined and shaped our culture.
- Bu kitaplar kültürümüzü tanımlamış ve şekillendirmiştir.
The Japanese tend to identify themselves with the group they belong to.
- Japonlar kendilerini ait oldukları grupla tanımlamak eğilimindedir.
Can you identify that?
- Onu tanımlayabilir misin?
She identified him as the murderer.
- Onu bir katil olarak tanımladı.
Happiness is sometimes identified with money.
- Mutluluk bazen parayla tanımlanır.
Instead, I will turn to a discussion of the two economic variables I defined a moment ago.
- Onun yerine az önce tanımladığım iki ekonomik değişkenin tartışmasına döneceğim.
From the viewpoint of tissue culture, the environment for this experiment should be more rigidly defined.
- Doku kültürü bakış açısından, bu deney için çevre daha katı bir şekilde tanımlanmış olmalıdır.
Curiosity is a defining trait of human beings.
- Merak insanoğlunun tanımlayıcı bir özelliğidir.
The person whose name was on the passport was described with words.
- Pasaportta adı olan kişi kelimelerle tanımlandı.
She described him as handsome.
- O, onu yakışıklı olarak tanımladı.