tanıklık

listen to the pronunciation of tanıklık
Türkisch - Englisch
testimony

He gave a powerful testimony. - O güçlü bir tanıklık yaptı.

evidence

He was called to give evidence. - O, tanıklık etmek için çağrıldı.

attestation
(Hukuk) witness

He witnessed the accident. - O, kazaya tanıklık etti.

Our only witness is refusing to testify. - Tek tanığımız tanıklık yapmayı reddediyor.

witness, testimony, evidence şahitlik
testimonial
tanıklık etmek
{f} testify

She traveled all the way from Algeria to testify. - O tanıklık etmek için Cezayir'den bütün yolu seyahat etti.

The victim didn't have to testify. - Kurban tanıklık etmek zorunda değildi.

tanıklık etme
deposition
tanıklık etmek
bear witness to
tanıklık etmek
to give evidence, to testify, to depose to doing sth
tanıklık etmek
to testify
tanıklık etmek
vouch
tanıklık etmek
(Hukuk) testify (to)
tanıklık etmek yükümlülüğü
(Hukuk) obligation to testify
tanıklık yapıp çekilmek
stand down
tanık
evidence

He was called to give evidence. - O, tanıklık etmek için çağrıldı.

tanıklık etmek
give evidence

He was called to give evidence. - O, tanıklık etmek için çağrıldı.

tanık
{i} witness

He witnessed the accident. - O, kazaya tanıklık etti.

He came only as a witness to the light. - O, ışığa sadece bir tanık gibi geldi.

tanık
witness to
tanık
testify

We speak that we do know, and testify that we have seen; and ye receive not our witness. - Biz bildiğimizi söylüyoruz, gördüğümüze tanıklık ediyoruz; sizler ise bizim tanıklığımızı kabul etmiyorsunuz.

I'd never testify against my wife. - Eşim aleyhine asla tanıklık etmezdim.

tanık
witness, eyewitness şahit
tanık
deponent
tanık
witness, eyewitness
tanık
example which proves a point
tanık
attester
tanık
second
tanıklık etmek
depose to doing something
tanıklık etmek
witness
yalan yere tanıklık cezası
(Kanun) penalty of perjury
yalancı tanıklık
perjury
yalancı tanıklık etmek
to perjure
Türkisch - Türkisch
Tanık olma durumu veya tanığın yaptığı iş, şahitlik
(Hukuk) ŞEHADET
(Hukuk) ŞAHADET
tanıklık etmek
Mahkemede, tanık olunan bir durumu söylemek, şahitlik etmek
Tanık
şahit
Tanıklık etmek
şahitlik etmek
tanık
Gördüğünü ve bildiğini anlatan, bilgi veren kimse, şahit
tanık
Duruşmada bilgisine, görgüsüne başvurulan kimse, şahit
tanık
Gördüğünü ve bildiğini anlatan, bilgi veren kimse, şahit: "Aksini söyleyen bir tanık da çıkmamıştı."- T. Buğra
tanıklık
Favoriten