Prime numbers are like life; they are completely logical, but impossible to find the rules for, even if you spend all your time thinking about it.
- Asal sayılar hayata benzer, onlar tamamen mantıksaldır fakat, eğer tüm zamanınızı onun hakkında düşünmek için harcarsanız kurallarının bulunması imkânsızdır.
Her words were completely meaningless.
- Onun sözleri tamamen anlamsızdı.
You and Tom are exactly the same.
- Sen ve Tom tamamen aynısınız.
You're exactly right, Tom.
- Tamamen haklısın, Tom.
The Latin language is not entirely unknown to me, but I altogether lack the ability to speak it.
- Latince tamamen bilmediğim bir dil değil ama bu dili konuşma yeteneğinden tamamen yoksunum.
Oh? You stopped altogether?
- Oh? Tamamen durdurdun mu?
They got thoroughly wet in the rain.
- Onlar yağmurda tamamen ıslandılar.
I checked Tom thoroughly.
- Tom'u tamamen kontrol ettim.
The statement is not wholly true.
- İfade tamamen gerçek değil.
I am wholly in agreement with you.
- Seninle tamamen aynı fikirdeyim.
I'm perfectly normal.
- Ben tamamen normalim.
I assure you Tom will be perfectly safe.
- Tom'un tamamen güvenli olacağına sizi temin ederim.
Let's face it: this sentence is simply bad.
- Şunu kabul edelim ki bu cümle tamamen kötü.
What he told us the other day simply doesn't make sense, does it?
- Geçen gün onun bize söylediğinin tamamen bir anlamı yok, değil mi?
He felt utterly humiliated.
- O, tamamen aşağılanmış hissetti.
Tom is utterly obsessed with food. No wonder Mary dumped him!
- Tom tamamen yiyeceklere saplantılı. Mary'nin onu terkettiğine şaşmamalı.
Tom and Mary were finally completely alone.
- Tom ve Mary nihayet tamamen yalnızdı.
I only found out about it purely by accident.
- Ben onun hakkında tamamen tesadüfen öğrendim.
That is a pure waste of time.
- O tamamen zaman kaybı.
Tom was totally wasted.
- Tom tamamen heder olmuş.
The boy is totally dependent on his parents.
- Çocuk tamamen ebeveynlerine bağımlıydı.
He fully realizes that he was the cause of the accident.
- Kazanın sebebi olduğunun tamamen farkındadır.
I was fully alive to the danger.
- Ben tamamen tehlikenin farkındaydım.
He's American through and through.
- O tamamen Amerikalıdır.
The cherry blossoms are in full bloom.
- Kirazlar tamamen çiçek açtılar.
All the cherry trees in the park are in full bloom.
- Parktaki tüm kiraz ağaçları tamamen çiçek açmış.
Tom is about through here.
- Tom neredeyse tamamen burada.
I just couldn't go through with it.
- Ben sadece onu tamamen bitiremedim.
He was good and drunk.
- O tamamen sarhoş olmuştu.
For some reason, I'm wide awake and can't fall asleep.
- Nedense, tamamen uyanığım ve uykuya dalamıyorum.
I'm not wide awake yet.
- Henüz tamamen uyanık değilim.
I am quite all right now.
- Ben şimdi tamamen iyiyim.
It's better to be approximately right than completely wrong.
- Tamamen yanlış olmasındansa üç aşağı beş yukarı doğru olması daha iyidir.
Are you completely through with your homework?
- Sen tamamen ödevlerin aracılığıyla mısın?
He's American through and through.
- O tamamen Amerikalıdır.
The judgment isn't entirely fair.
- Yargılama tamamen adil değil.
That seems completely fair to me.
- O benim için tamamen adil görünüyor.
She completely cleaned her plate.
- Tabağını tamamen temizledi.
Everything has been thoroughly cleaned.
- Her şey tamamen temizlendi.
It sounds downright frightening.
- Bu tamamen korkutucu görünüyor.
This place is downright creepy.
- Bu yer tamamen tüyler ürpertici.
Tom is trying to pay off all his debts.
- Tom bütün borçlarını tamamen ödemek için çalışıyor.