The patrol cars cover the whole of the area.
- Devriye arabaları alanının tamamını kapsamaktadır.
By September I will have known her for a whole year.
- Eylül ayı itibarıyla tam bir yıldır onu tanıyoruz.
All is completed with this.
- Hepsi bununla tamamlandı.
We want complete sentences.
- Tam cümleler istiyoruz.
You can search words, and get translations. But it's not exactly a typical dictionary.
- Sözcükleri arayabilir ve çevirileri alabilirsiniz. Ama o, tam olarak tipik bir sözlük değildir.
What exactly are you doing?
- Tam olarak ne yapıyorsun?
He reported fully what he had seen to the police.
- O, ne gördüğünü polise tam olarak bildirdi.
I worked for a full 24 hours without getting any sleep.
- Hiç uyumadan tam 24 saat çalıştım.
Did you clean your room properly? There's still dust over here.
- Odanı tam olarak temizledin mi? Burada hala toz var.
The facts weren't properly understood.
- Gerçekler tam olarak anlaşılmadı.
When I use a word, Humpty Dumpty said, it means just what I choose it to mean - neither more nor less.
- Bir kelime kullandığımda,Humpty Dumpty ifade etmek için tam benim seçtiğimi o ifade ediyor-ne daha fazla ne daha az dedi.
Just as we were leaving the exam room the doctor waved his hand saying, 'bye-bye'.
- Muayene odasından tam ayrılırken doktor hoşça kal diyerek elini salladı.
That's not completely accurate.
- O tamamen doğru değil.
Tom claims he can accurately predict the future.
- Tom geleceği tam olarak tahmin edebildiğini iddia ediyor.
I assure you Tom will be perfectly safe.
- Tom'un tamamen güvenli olacağına sizi temin ederim.
Tom is perfectly satisfied with his current salary.
- Tom şu anki aylığından tamamen memnun.
Do you even remember Tom?
- Tom'u tamamıyla hatırlıyor musun?
We're going out for dumplings in the evening, all right?
- Akşam, meyveli börek yemek için dışarı çıkıyoruz, tamam mı?
I was right there with Tom at the time.
- Ben o zaman Tom'la birlikte tam oradaydım.
He reported fully what he had seen to the police.
- O, ne gördüğünü polise tam olarak bildirdi.
Tom is fully aware of the problem.
- Tom tamamen problemin farkında.
Your ideas are all out of date.
- Sizin fikirleriniz tamamen çağ dışıdır.
This is the very video I have been looking for.
- Bu tam aradığım video.
This is the very place that I have long wanted to visit.
- Burası tam uzun süredir ziyaret etmek istediğim yer.
This place is downright creepy.
- Bu yer tamamen tüyler ürpertici.
It sounds downright frightening.
- Bu tamamen korkutucu görünüyor.
I accepted the offer after due consideration.
- Tam olarak düşündükten sonra teklifi kabul ettim.
Due to global warming, cities could be completely submerged.
- Küresel ısınmadan dolayı, şehirler tamamen batırılmış olabilir.
Your English is grammatically correct, but sometimes what you say just doesn't sound like what a native speaker would say.
- İngilizcen dil bilgisi bakımından doğru fakat bazen söylediğin tam olarak bir yerlinin söylediğine benzemiyor.
This watch keeps correct time.
- Bu saat tamamen doğrudur.
See how Lenny can swallow an entire hot dog without chewing or choking? That's why upper management loves him so much.
- Lenny'nin nasıl çiğnemeden veya boğulmadan tam bir sosisli sandvici yutabildiğine bak? Bu nedenle üst idare onu bu kadar fazla sever.
I don't entirely understand what he said.
- Ben, onun söylediğini tamamen anlamıyorum.
He was detected in the very act of stealing.
- O, tam çalma anında tespit edildi.
Never give up till the very end.
- Tam sonuna kadar vazgeçme.
The meeting began at nine o'clock sharp.
- Toplantı tam dokuzda başladı.
He got home at seven sharp.
- O, saat tam yedide eve geldi.
The plane arrived exactly at nine.
- Uçak tam olarak dokuzda vardı.
What exactly are you doing?
- Tam olarak ne yapıyorsun?
They accomplished their task without any difficulty.
- Görevlerini bir zorluk olmadan tamamladılar.
They accomplished their mission.
- Onlar misyonlarını tamamladılar.
She told the joke with a completely straight face.
- O, tamamen gülmeyen bir suratla fıkra anlattı.
Tom sat alone, staring straight ahead.
- Tom tam karşıda bakarken tek başına oturuyordu.
Our teacher is a gentleman in the true sense of the word.
- Öğretmenimiz kelimenin tam anlamıyla bir beyefendi.
I don't think that's quite true.
- Onun tamamen doğru olduğunu sanmıyorum.
I'm dead against the plan.
- Ben plana tamamen karşıyım.
The party was perfectly deadly.
- Parti tamamen sıkıcıydı.
Tom knows precisely how Mary feels.
- Tom Mary'nin nasıl hissettiğini tam olarak biliyor.
He said he was already more than fifty years old, fifty five, to be precise.
- O çoktan elli yaşından daha fazla olduğunu, tam olarak elli beş olduğunu söyledi.
Death is an integral part of life.
- Ölüm hayatın tamamlayıcı bir parçasıdır.
Tom arrived precisely on time.
- Tom tam zamanında geldi.
What precisely are you doing?
- Tam olarak ne yapıyorsun?
Tom arrived at just the right moment.
- Tom tam doğru zamanda geldi.
It must bother you to have taken a bad master. I'm stupid too. So, it's all right.
- Kötü bir öğretmene sahip olmak sizi rahatsız ediyor olmalı. Ben de aptalım. Öyleyse, tamam.
Before understanding the situation clearly, he hastily gave his opinion.
- Meseleyi daha tam anlamadan, alelacele fikrini söyledi.
Where a painting's general sense seems clear, moreover, the exact decoding of its content remains in doubt.
- Bir resmin genel anlamı açık görünse de, buna rağmen, onun içeriğinin tam çözümü şüpheli kalır.
Stay absolutely still.
- Tamamen hareketsiz dur.
What you said is absolute nonsense.
- Dediğin şey tamamen saçmalıktır.
I took what she said literally.
- Onun söylediğini tam olarak anladım.
I was literally stunned by what I saw.
- Gördüğüm şey karşısında tam anlamıyla afallamıştım.
You guys are totally clueless.
- Siz acayip kılıklı herifler tamamen cahilsiniz.
Tom looks totally wiped out.
- Tom tamamen yok olmuş görünüyor.
I do not quite agree with you.
- Sizinle tamamen aynı fikirde değilim.
Tom still hasn't quite learned the rules of the game.
- Tom hâlâ oyunun kurallarını tamamen öğrenmemişti.
The police thoroughly searched the house.
- Polis evi tamamen aradı.
I checked Tom thoroughly.
- Tom'u tamamen kontrol ettim.
It wasn't quite that simple.
- O tam olarak o kadar basit değildi.
Does the city literally owe its existence to Mussolini?
- Şehir varlığını tam anlamıyla Mussolini'ye mi borçlu?
After the botched gallbladder surgery, the patient was filled with bile, both figuratively and literally.
- Berbat safra kesesi ameliyatından sonra, hasta hem mecazi olarak hem de kelimenin tam anlamıyla, safra ile doluydu.
Tom had Mary's undivided attention.
- Tom Mary'nin tam ilgisine sahipti.
This story may sound strange, but it's absolutely true.
- Bu hikaye kulağa acayip gelebilir ama tamamen gerçektir.
Your English is grammatically correct, but sometimes what you say just doesn't sound like what a native speaker would say.
- İngilizcen dil bilgisi bakımından doğru fakat bazen söylediğin tam olarak bir yerlinin söylediğine benzemiyor.
Can you fix the flat tire now?
- Şimdi patlak lastiği tamir edebilir misin?
Could you please fix this flat tire?
- Lütfen bu düz lastiği tamir eder misiniz?
I couldn't say when exactly in my life it occurred to me that I would be a pilot someday.
- Bir gün pilot olma fikrinin hayatımda tam olarak ne zaman oluştuğunu söyleyemem.
You can search words, and get translations. But it's not exactly a typical dictionary.
- Sözcükleri arayabilir ve çevirileri alabilirsiniz. Ama o, tam olarak tipik bir sözlük değildir.
I don't quite understand what you are saying.
- Söylediğini tam olarak anlamıyorum.
Tom couldn't quite make out what the sign said.
- Tom işaretin ne anlama geldiğini tam olarak çıkaramadı.
He said he was already more than fifty years old, fifty five, to be precise.
- O çoktan elli yaşından daha fazla olduğunu, tam olarak elli beş olduğunu söyledi.
-I think police officers earn £32,000 and teachers earn £36,000 a year.
Well, I'd say the other way round. 32 for the teacher and 36 for the police officer. (Headway Intermediate).
America did not invent human rights. In a very real sense, it is the other way round. Human rights invented America.
- Amerika insan haklarını icat etmedi. Gerçek anlamda, tam tersidir. İnsan hakları Amerika'yı icat etti.
Our relationship is strictly professional.
- İlişkimiz tam anlamıyla profesyonel.
His speech was an unmitigated disaster.
- Onun konuşması tam anlamıyla bir felaketti.
I'm not completely sure.
- Tam olarak emin değilim.
I'm not completely prepared for this.
- Bunun için tam olarak hazır değilim.
War doesn't bring on peace; on the contrary, it brings pains and grief on both sides.
- Savaş, barış getirmez. Tam tersine, o acı ve keder getirir.
I thought he was busy, but on the contrary he was idle.
- Onun meşgul olduğunu sanıyordum ama tam tersine boştaydı.
I'm totally and completely in love with you.
- Tamamen ve tam anlamıyla sana âşığım.
I accepted the offer after due consideration.
- Tam olarak düşündükten sonra teklifi kabul ettim.
He reported fully what he had seen to the police.
- O, ne gördüğünü polise tam olarak bildirdi.
We are fully aware of the importance of the situation.
- Durumun öneminin tam olarak farkındayım.
This dress fits me perfectly.
- Bu elbise bana tam olarak uyuyor.
I remember last night perfectly.
- Dün geceyi tam olarak hatırlıyorum.
It takes literally a minute to make the sauce.
- Sos yapmak tam olarak bir dakika sürer.
The detective questioned literally thousands of people about the incident.
- Dedektif olay hakkında binlerce insanı tam olarak sorguladı.
Tom knew precisely how Mary felt.
- Tom Mary'nin nasıl hissettiğini tam olarak biliyordu.
I know precisely what you are feeling.
- Ne hissettiğini tam olarak biliyorum.
Tom's oldest son looks just like him.
- Tom'un en büyük oğlu, tam anlamıyla kendisine benziyor.
Everything's just like before.
- Her şey tam anlamıyla önceki gibi.
Tom claims he can accurately predict the future.
- Tom geleceği tam olarak tahmin edebildiğini iddia ediyor.
I don't remember my grandmother's face accurately.
- Ben büyük annemin yüzünü tam olarak hatırlamıyorum.
That's not exactly true.
- O tam olarak doğru değil.
Well, that's not quite true.
- Şey, bu tam olarak doğru değil.
We're not exactly open right now.
- Şu anda tam olarak açık değiliz.
That isn't exactly right.
- Bu tam olarak doğru değil.
He told me just the opposite!
- Bana tam tersini söyledi!
Tom told me just the opposite.
- Tom bana tam tersini söylemişti.