Tom'un bu gece Mary ile konuşmayı canı istemiyor.
- Tom doesn't feel like talking to Mary tonight.
Ben insanların önünde konuşmayı sevmiyorum.
- I don't like talking in front of people.
Başkalarını rahatsız ettiklerini öğrendiklerinde yüksek sesle konuşuyorlardı..
- They are talking loudly when they know they are disturbing others.
Kiminle konuşuyordun?
- Who were you talking with?
Diğer öğrenciler onunla konuşmadığından dolayı Mary yalnızdı.
- Mary was lonely because the other students didn't talk to her.
Lütfen benimle konuşmaya gel.
- Please come to talk to me.
Fred'le konuşan çocuk Mike'dır.
- The boy talking with Fred is Mike.
Tom'la konuşan kız Mary'dir.
- The girl who's talking with Tom is Mary.
John o kadar telaşlıydı ki konuşmaya vakti yoktu.
- John was in such a hurry that he had no time for talking.
Kiminle konuşuyordun?
- Who were you talking to?
Birisiyle konuşmak zorundayım.
- I have to talk to somebody.
Gördüğüm şey hakkında birisiyle konuşmak istiyorum.
- I'd like to talk to someone about what I saw.
Yaptığın hakkında konuşarak ne kadar çok zaman harcarsan, onu o kadar az zamanda yapmak zorunda kalırsın.
- The more time you spend talking about what you do, the less time you have to do it.
Tom parti hakkında konuşarak sürprizi bozdu.
- Tom ruined the surprise by talking about the party.
It is usually better to solve problems by talking than by fighting.
... I look forward to talking to you, most of you or many of you, at the conference today ...
... And a young man I was talking to had just gone back to school. ...