John o kadar telaşlıydı ki konuşmaya vakti yoktu.
- John was in such a hurry that he had no time for talking.
Ben insanların önünde konuşmayı sevmiyorum.
- I don't like talking in front of people.
Ne hakkında konuşuyorsun?
- What're you talking about?
Televizyonda, yüzünde ciddi bir görünümü olan birisi ülkemizin geleceği ile ilgili sorunlar hakkında konuşuyor.
- On TV someone with a serious look on his face is talking about the problems of our country's future.
Mary ile konuşan adam Tom'dur.
- The man Mary is talking with is Tom.
Fred'le konuşan çocuk Mike'dır.
- The boy talking with Fred is Mike.
John o kadar telaşlıydı ki konuşmaya vakti yoktu.
- John was in such a hurry that he had no time for talking.
Kütüphanede konuşmaya izin verilmiyor.
- Talking in the library is not allowed.
Arkadaşlarımızla konuşarak akşamı geçirdik.
- We passed the evening away talking with our friends.
Tom parti hakkında konuşarak sürprizi bozdu.
- Tom ruined the surprise by talking about the party.
It is usually better to solve problems by talking than by fighting.