Biz okuldan sonra her zaman birçok şey hakkında konuştuk.
- We always talked about a lot of things after school.
Çeşitli şeyler hakkında konuştuk.
- We talked about various things.
Amcanla konuşmak istiyorum.
- I want to talk to your uncle.
Hava hakkında konuşmak istemiyorum.
- I don't want to talk about the weather.
Bir fincan kahve içerken sohbet edelim.
- Let's talk over a cup of coffee.
Onlar geç saatlere kadar oturup sohbet ettiler.
- They stayed up late talking.
Kütüphanede konuşmaya izin verilmiyor.
- Talking in the library is not allowed.
Dayınla konuşmak istiyorum.
- I want to talk with your uncle.
Konuşurken lafımı bölme.
- Don't interrupt me while I'm talking.
Ona laf anlatmak, deveye hendek atlatmaktan daha zor.
- Giving advice to him is like talking to a brick wall.
Ateşkes görüşmeleri Temmuz 1951 de başladı.
- Ceasefire talks began in July 1951.
Barış görüşmeleri başarısızlıkla sonuçlandı.
- The peace talks ended in failure.
Onun hakkında konuşmak için birinci olmak isteyen kimse olmadığı ortaya çıktı.Şimdi ne yaparız?
- It turned out there was nobody who would be the first to talk about it. What do we do now?
O, o konu hakkında konuşmak istemiyor.
- She doesn't want to talk about it.
Ben dilleri konuşmak ve bir şey söylemek için kullanmam. Ben onları insanlığa hizmet etmek için kullanırım.
- I don't use languages to talk and say nothing. I use them to serve humanity.
Akıllı insanlar söyleyecek bir şeyleri olduğu için ; aptallar, bir şey söylemek zorunda oldukları için konuşurlar.
- Wise men talk because they have something to say; fools, because they have to say something.
Tom'un yaptığı şeyden söz etmek istiyor musun?
- Do you want to talk about what Tom did?
Onunla sohbet etmek zordur.
- It is difficult to talk to him.
Tom seninle sohbet etmek istiyor.
- Tom wants to talk to you.
Mary'nin konuşacak hiç kimsesi yok fakat o kendini yalnız hissetmiyor.
- Mary has nobody to talk with, but she doesn't feel lonely.
John o kadar telaşlıydı ki konuşmaya vakti yoktu.
- John was in such a hurry that he had no time for talking.
Ben sadece Tom'un konuşma biçimini severim.
- I just love the way Tom talks.
Onun konuşma biçimini seviyor.
- He likes the way she talks.
Tom şehrin dedikodusuydu.
- Tom was the talk of the town.
O, şehrin dedikodusuydu.
- He was the talk of the town.
Biz seninle görüşmek istiyoruz.
- We want to talk to you.
Biz konuşurken sözümüzü kesti.
- She cut in when we were talking.
Konuşurken birinin sözünü kesmek kibarlık değildir.
- It is not polite to interrupt someone while he is talking.
Although I don't speak Chinese I managed to talk with the villagers using signs and gestures.
We're not talking rocket science here: it should be easy.
... songwriting. And that was, has that process that you sort of talked about earlier, has ...
... So having talked about the challenge of scale, I'm going ...