Sofrada nasıl davranılacağını bilmiyor.
- He does not know how to behave at the table.
Anne yemek için sofrayı hazırladı.
- Mother set the table for dinner.
Masanın üzerinde bir kedi var.
- There's a cat on the table.
Masadaki hesap makinesi benim.
- The calculator on the table is mine.
Bu tabloyu ortadan kaldır.
- Take this table away.
O sadece eğlence için periyodik tabloyu ezberledi.
- He learnt the periodic table by heart just for fun.
Tom ameliyat masasında öldü.
- Tom died on the operating table.
Tom neredeyse Mary'nin ameliyat masasında öldüğünü söyledi..
- Tom said Mary almost died on the operating table.
Yemekten sonra, masayı temizledi.
- After supper, she cleared the table.
Masanın üstünde hâlâ bir sürü yemek var.
- There are still a lot of dishes on the table.
Yatmaya gitmeden önce üç tablet soğuk algınlığı ilacı aldım.
- I took three tablets of a cold medicine before going to bed.
Tablet içinde, askorbik asid konsantrasyonu çok düşüktür.
- The concentration of ascorbic acid in the tablet is very low.
Oğlumun ayağı takıldı ve sehpanın köşesi alnını yardı.
- My son tripped and cut his forehead on the corner of the coffee table.
Tom sehpadan zarfı aldı.
- Tom picked the envelope up off the coffee table.
The legislature tabled the amendment, so we will start discussing it now.
The motion was tabled ensuring that it would not be taken until a later date.
I’m using mathesis — a universal science of measurement and order …And there is also taxinomia a principle of classification and ordered tabulation.Knowledge replaced universal resemblance with finite differences. History was arrested and turned into tables …Western reason had entered the age of judgement.