That child threw a stone at the dog.
- O çocuk köpeğe bir taş fırlattı.
The house had a stone wall around it.
- Evin etrafında taş bir duvar vardı.
He threw a rock into the pond.
- O, havuza bir taş attı.
The rocks on this beach remind me of those summer days when Laura and I played in the sand until nightfall.
- Bu sahildeki taşlar bana Laura ve benim gece karanlığına kadar kumda oynadığımız o yaz günlerini hatırlatıyor.
At last, the gem was in his hands.
- Sonunda, değerli taş onun ellerindeydi.
Rare gems include aquamarine, amethyst, emerald, quartz and ruby.
- Bazı değerli taşlar akuamarin, ametist, zümrüt, kuvars ve yakuttur.
The Stone Age ruins were discovered.
- Taş Devri kalıntıları keşfedildi.
Humans haven't changed much since the Stone Age.
- Taş Devri'nden beri insanlar pek değişmedi.
The landscape was cold and sharp as flint.
- Peyzaj çakmak taşı kadar soğuk ve keskin.
The artist painted the most intricate of murals on the old stone wall.
- Ressam eski taş duvarda en karmaşık duvar resimlerini yaptı.
There's a rock quarry ten miles west of town.
- Şehrin on mil batısında bir taş ocağı var.
The old quarry is now a popular swimming hole.
- Eski taş ocağı şimdi popüler bir yüzme yeridir.