Will the ice bear our weight?
- Buz bizim ağırlığını taşıyabilecek mi?
Americans have the right to bear arms.
- Amerikalılar silah taşıma hakkına sahiptir.
The pipe conveys water from the lake to the factory.
- Boru, gölden fabrikaya su taşır.
This sushi restaurant has a conveyor belt that carries sushi.
- Bu suşi restoranının suşi taşıyan bir konveyör bantı var.
Few elephants would volunteer to move to Europe.
- Birkaç fil Avrupa'ya taşınmak için gönüllü olurdu.
The family moved from their native Germany to Chicago around the year 1830.
- Yaklaşık 1830 yılında, aile anayurdu Almanya'dan Şikago'ya taşındı.
Tom said that he wanted to move to Boston.
- Tom Boston'a taşınmak istediğini söyledi.
I think it's time for me to move to the suburbs.
- Sanırım varoşlara taşınmamın zamanıdır.
He was carrying an umbrella under his arm.
- O, kolunun altında bir şemsiye taşıyordu.
Tom is carrying a violin under his arm.
- Tom kolunun altında keman taşıyor.
He transferred his office to Osaka.
- Ofisini Osaka'ya taşıdı.
The office has been transferred up to the sixth floor.
- Ofis altıncı kata taşındı.
He transferred his office to Osaka.
- Ofisini Osaka'ya taşıdı.
The office has been transferred up to the sixth floor.
- Ofis altıncı kata taşındı.
I helped carry those bags.
- Şu çantaları taşımaya yardım ettim.
Japanese women carry their babies on their backs.
- Japon kadınları bebeklerini sırtlarında taşırlar.
She carried that habit to her grave.
- O, o alışkanlığı mezarına kadar taşıdı.
People carried their own weight then.
- İnsanlar o zaman kendi ağırlığı taşıdı.
A ferry carrying hundreds of high school students sank in South Korea.
- Yüzlerce lise öğrencisini taşıyan bir feribot Güney Kore'de battı.
Tom offered to ferry us across the river in his boat.
- Tom bizi botuyla nehrin karşı tarafına taşımayı önerdi.