Kill two birds with one stone.
- Tek bir taşla iki kuş öldür.
Languages are not carved in stone. Languages live through all of us.
- Diller taşa kazınmamıştır. Diller hepimizin sayesinde yaşar.
He threw a rock into the pond.
- O, havuza bir taş attı.
Tom threw a rock at the dog.
- Tom köpeğe bir taş attı.
The prisoner of war bore himself with great dignity.
- Savaş tutuklusu kendini büyük bir onurla taşıdı.
The landscape was cold and sharp as flint.
- Peyzaj çakmak taşı kadar soğuk ve keskin.
The diamond is a precious stone.
- Elmas kıymetli bir taştır.
Tom stole a precious stone and pawned it.
- Tom değerli bir taş çaldı ve onu rehin bıraktı.
Hang on a minute. There's quite a few black chess pieces over there.
- Biraz bekleyin. Orada fazlasıyla siyah satranç taşı var.
The stadium was overflowing with people.
- Stadyum, insanlarla taşıyordu.
He tumbles down all the poor people's chimneys, and fills up the stockings to overflowing.
- O bütün fakir insanların bacalarını düşürür ve çorapları taşmasına doldurur.
The periodic flooding of the Nile is very important to Egypt.
- Nil'in periyodik taşkınları Mısır için çok önemlidir.
The market was flooded with foreign goods.
- Pazar yabancı mallarla dolup taşıyordu.
The typhoon caused the river to flood.
- Tayfun nehrin taşmasına neden oldu.
Since Tom's Tavern has started offering a delivery service too, it has been flooded with phone calls.
- Tom'un tavernası da bir teslimat hizmeti sunmaya başladığından beri taverna telefon görüşmeleriyle dolup taşıyor.
The market was flooded with foreign goods.
- Pazar yabancı mallarla dolup taşıyordu.
The stadium was overflowing with people.
- Stadyum, insanlarla taşıyordu.
After the heavy rains, the river overflowed its banks.
- Sağanak yağışlardan sonra, nehir kendi kıyılarının dışına taştı.
Rubies are one of most beautiful gems in the world.
- Yakutlar dünyanın en güzel değerli taşlarından biridir.
Rare gems include aquamarine, amethyst, emerald, quartz and ruby.
- Bazı değerli taşlar akuamarin, ametist, zümrüt, kuvars ve yakuttur.
Tom threw a rock at Mary, but it didn't hit her.
- Tom Mary'ye bir taş attı ama bu onu incitmedi.
A stone hit him on the head.
- Kafasına bir taş çarptı.