tümüyle

listen to the pronunciation of tümüyle
Türkisch - Englisch
entirely

Thomas and Marie are entirely renovating their home. - Thomas ve Marie evlerini tümüyle restore ediyorlar.

smack
completely, totally, fully, entirely, absolutely, diametrically, altogether, quite
stark
clean
as a whole
completely

A person cannot understand another person completely. - Bir insan başka bir insanı tümüyle anlamayabilir.

downright
very

I am very against the legalisation of drugs - Uyuşturucuların yasalaşmasına tümüyle karşıyım.

totally
wholly
from top to bottom
clear
exactly

You're not exactly supposed to be here. - Tümüyle burada olman gerekmiyor.

thoroughly
utterly
through and through
bodily
fully
for good
all

It's all about sentences. Not words. - O, tümüyle cümlelerle ilgilidir. Sözcüklerle değil.

She was dressed all in black. - O tümüyle siyah giyindi.

absolutely
to the full
quite
diametrically
altogether
tüm
all

The baby cried all night. - Bebek tüm gece ağladı.

Are you going to cut down all the trees here? - Buradaki tüm ağaçları kesecek misin?

tüm
whole

The whole world is watching the summit conference. - Tüm Dünya Zirve toplantısını izliyor.

It was a victory for the whole country when he finished first in the race. - O, yarışı birinci bitirdiğinde, tüm ülke için bir zaferdi.

tüm
{s} entire

According to Tom's will, Mary will inherit his entire estate. - Tom'un vasiyetine göre, Mary onun tüm gayrimenkulünü miras olarak alacak.

We spent the entire day on the beach. - Tüm günü plajda geçirdik.

tüm
overall
tümüyle doğru
bang on
tümüyle güvenmek
swear by
tümüyle yanlış
quite wrong
tüm
utter
tüm
aggregate
tüm
(Bilgisayar) more

All I wanted was a little more attention. - Tüm istediğim biraz daha dikkatti.

You know that two nations are at war about a few acres of snow somewhere around Canada, and that they are spending on this beautiful war more than the whole of Canada is worth. - Kanada civarında bir yerde birkaç dönüm karla ilgili iki ulusun savaşta olduğunu ve bu güzel savaşa tüm Kanada'nın değdiğinden daha çok para harcadıklarını bilirsiniz.

tüm
the whole of
tüm
absolute

The dictator had the absolute loyalty of all his aides. - Diktatörün tüm yardımcıları ile ilgili mutlak sadakatı vardı.

I ate absolutely nothing the whole day. - Tüm gün katiyen bir şey yemedim.

tüm
total

Tom successfully carried the state with nearly sixty percent of the total statewide vote. - Tom başarılı bir biçimde tüm eyaletteki oyların yaklaşık yüzde sekseninin desteğini alacak duruma erişti.

tüm
entirety
toptan, tümüyle
wholesale, the entire
tüm
of all

80% of all English words come from other languages. - Tüm İngilizce sözcüklerin %80'i diğer dillerden gelmiştir.

Money is the root of all evil. - Para tüm kötülüklerin anasıdır.

tüm
the whole of; whole, all; entire; total, absolute
tüm
all of, all: tüm bunlar all of these
tüm
clear

The DNA test cleared him of all charges. - DNA testi onu tüm suçlamalardan kurtardı.

He was cleared of all charges and released yesterday. - Dün tüm suçlamalardan aklandı ve serbest bırakıldı.

tüm
full complement
tüm
pan

When Tom was little he was clumsy and would fall often. All his pants would have knee patches. - Tom küçükken hantaldı ve sık sık düşerdi. Tüm pantolonlarının diz yamaları olurdu.

About 250 million years ago, all the continents we see today were one big supercontinent called Pangaea. - Yaklaşık 250 milyon yıl önce, bugün gördüğümüz tüm kıtalar Pangaea denilen büyük bir süperkıtaydılar.

tüm
entirety, whole, sum total
tüm
full

The banquet was in full swing. - Ziyafete tüm hızıyla devam edildi.

He assumed full responsibility for it. - O onun tüm sorumluluğunu üstlendi.

tüm
totality
tüm
completely

Prime numbers are like life; they are completely logical, but impossible to find the rules for, even if you spend all your time thinking about it. - Asal sayılar hayata benzer, onlar tamamen mantıksaldır fakat, eğer tüm zamanınızı onun hakkında düşünmek için harcarsanız kurallarının bulunması imkânsızdır.

A person cannot understand another person completely. - Bir insan başka bir insanı tümüyle anlamayabilir.

tüm
(Hukuk) integral
tüm
undivided

May I have your undivided attention? - Tüm dikkatini alabilir miyim?

tüm
all over the

She traveled all over the world. - O, tüm dünyayı gezdi.

She spread the gossip all over the town. - Dedikoduyu tüm kasabaya yaydı.

Türkisch - Türkisch
tümüyle
Favoriten