Are you going to cut down all the trees here?
- Buradaki tüm ağaçları kesecek misin?
The baby cried all night.
- Bebek tüm gece ağladı.
It was a victory for the whole country when he finished first in the race.
- O, yarışı birinci bitirdiğinde, tüm ülke için bir zaferdi.
This window overlooks the whole city.
- Bu pencere tüm şehre bakıyor.
According to Tom's will, Mary will inherit his entire estate.
- Tom'un vasiyetine göre, Mary onun tüm gayrimenkulünü miras olarak alacak.
We spent the entire day on the beach.
- Tüm günü plajda geçirdik.
From the hotel, we could see the entire park very clearly.
- Otelden tüm parkı çok net bir şekilde görebiliyorduk.
He was cleared of all charges and released yesterday.
- Dün tüm suçlamalardan aklandı ve serbest bırakıldı.
Tom successfully carried the state with nearly sixty percent of the total statewide vote.
- Tom başarılı bir biçimde tüm eyaletteki oyların yaklaşık yüzde sekseninin desteğini alacak duruma erişti.
When Tom was little he was clumsy and would fall often. All his pants would have knee patches.
- Tom küçükken hantaldı ve sık sık düşerdi. Tüm pantolonlarının diz yamaları olurdu.
About 250 million years ago, all the continents we see today were one big supercontinent called Pangaea.
- Yaklaşık 250 milyon yıl önce, bugün gördüğümüz tüm kıtalar Pangaea denilen büyük bir süperkıtaydılar.
Full religious freedom is assured to all people.
- Tam din özgürlüğü tüm insanlar için güvence altına alınmıştır.
The banquet was in full swing.
- Ziyafete tüm hızıyla devam edildi.
A person cannot understand another person completely.
- Bir insan başka bir insanı tümüyle anlamayabilir.
Prime numbers are like life; they are completely logical, but impossible to find the rules for, even if you spend all your time thinking about it.
- Asal sayılar hayata benzer, onlar tamamen mantıksaldır fakat, eğer tüm zamanınızı onun hakkında düşünmek için harcarsanız kurallarının bulunması imkânsızdır.
May I have your undivided attention?
- Tüm dikkatini alabilir miyim?
He became famous all over the world.
- Tüm Dünyada ünlü oldu.
She traveled all over the world.
- O, tüm dünyayı gezdi.
You know that two nations are at war about a few acres of snow somewhere around Canada, and that they are spending on this beautiful war more than the whole of Canada is worth.
- Kanada civarında bir yerde birkaç dönüm karla ilgili iki ulusun savaşta olduğunu ve bu güzel savaşa tüm Kanada'nın değdiğinden daha çok para harcadıklarını bilirsiniz.
All languages are equal, but English is more equal than the others.
- Tüm diller eşittir, ama İngilizce diğerlerinden daha eşittir.
I require absolute loyalty of my employees.
- Tüm çalışanlarımdan mutlak sadakat istiyorum.
I ate absolutely nothing the whole day.
- Tüm gün katiyen bir şey yemedim.
Money is the root of all evil.
- Para tüm kötülüklerin anasıdır.
That men do not learn very much from the lessons of history is the most important of all the lessons that history has to teach.
- İnsanoğlunun tarih derslerinden çok şey öğrenmemesi tarihin öğretmek zorunda olduğu tüm derslerin en önemlisidir.
The computer repair took all day.
- Bilgisayar tamiri tüm gün sürdü.
It rained continuously all day.
- Tüm gün sürekli yağmur yağdı.