Yaşlı kadın bana somurtkanlık ve güvensizlikle baktı.
- The old woman looked at me with surliness and mistrust.
Oteldeki resepsiyonist asık suratlıydı ve hiç de arkadaş canlısı değildi.
- The receptionist at the hotel was surly and not at all friendly.
Tom somurtkan, değil mi?
- Tom is surly, isn't he?
Bu misafirperverliğin eksik olduğu yerde bir sürü somurtkan insan buldum.
- In that unwelcoming place I found too many surly people.
The surly weather put us all in a bad mood.