sure, definite; particular, specific

listen to the pronunciation of sure, definite; particular, specific
Englisch - Türkisch

Definition von sure, definite; particular, specific im Englisch Türkisch wörterbuch

certain
malum
certain
{s} mutlâk

O, oyunu mutlaka kazanacak. - He is certain to win the game.

certain
{s} güvenilir

Çeviri bir kadın gibidir. Güzelse güvenilir değildir. Güvenilirse kesinlikle güzel değildir. - Translation is like a woman. If it is beautiful, it is not faithful. If it is faithful, it is most certainly not beautiful.

İstasyonda güvenilir bir beyefendiyle karşılaştım. - I met a certain gentleman at the station.

certain
belirli

Uygun şekilde kullanılırsa, belirli zehirler yararlı olacaktır. - Properly used, certain poisons will prove beneficial.

Belirli bir ölçüde ona güvenebilirim. - I can trust him to a certain extent.

certain
muhakkak
certain
{s} kesin

Başbakan Koizumi kesinlikle soğukkanlı bir insan değildir. - Prime Minister Koizumi is certainly not a cold-blooded man.

Gölde kesinlikle yüzebilirsin fakat öyle yapmanın anlamı yok. - You can certainly swim in the lake, but there is no sense in doing so.

certain
Belli

Ona belli bir genç doktor tarafından bakıldı. - He was taken care of by a certain young doctor.

Belli bir noktadan sonra her şey biraz daha zor oldu. - After a certain point, everything became a little more difficult.

certain
{s} kesin, kati
certain
{s} belirli, muayyen
certain
{s} belirlenmiş
certain
{s} kuşkusuz
certain
of a certain age orta yaşlı
certain
{s} emin

Tom kesinlikle kendinden emin görünüyor. - Tom certainly sounds confident.

Tom, Mary'nin onun büyükbabasının altın saatini çaldığından oldukça emindi. - Tom was reasonably certain that Mary had stolen his grandfather's gold watch.

certain
(sıfat) kesin, muhakkak, mutlâk, şüphesiz, güvenilir, kuşkusuz, emin, belirlenmiş, belirli, belli; herhangi bir, falanca
certain
kararlaşmış
certain
{s} herhangi bir

Herhangi bir kış gününde ona rastladım. - I met her on a certain winter day.

Tom kesinlikle bugün geleceğini herhangi birinin bilmesine izin vermedi. - Tom certainly didn't let anyone know that he was arriving today.

certain
süphesiz
Englisch - Englisch
{s} certain
sure, definite; particular, specific
Favoriten