Onun bizden bir şey sakladığından eminim.
- I'm sure he is holding back something from us.
Ailesinin dengeli bir diyet yaptığından emin.
- She makes sure that her family eats a balanced diet.
Tom elbette tenis oynayabilir.
- Tom sure can play tennis.
Elbette orada olacağım.
- I'll be there for sure.
Sigara dumanı sağlıksız olabilir ama tabii ki güzel görünüyor.
- Cigarette smoke may be unhealthy, but it sure does look pretty.
Tabii, Tom, anlıyorum.
- Sure, Tom, I understand.
Gece beni mutlaka ara.
- Be sure and call me tonight.
Saat üçte mutlaka gel.
- Be sure to come at 3.
Hava bu gece kesinlikle iyi olacak.
- The weather will be good tonight for sure.
Esperanto kesinlikle çok büyük bir zaman kaybı!
- Esperanto is surely an enormous waste of time!
Tom bugünkü sınavı geçeceğinden bayağı emin.
- Tom is pretty sure that he'll pass today's exam.
Saat beşe kadar mutlaka burada olun.
- Be sure to come here by five.
Saat üçte mutlaka gel.
- Be sure to come at 3.
Muhakkak birine söyledin.
- Surely you told somebody.
Sen bunu bana anlatan ilk kişi değilsin, muhakkak son kişide değilsin.
- You're not the first person to tell me that, and surely you're not the last.
Geçimimi sağlamak için Fransızcayı yeterince iyi konuşabileceğime eminim.
- I'm sure I can speak French well enough to get by.
Senin çocuklarının güvende olmalarını sağlamak için gücüm dahilinde her şeyi yapacağım.
- I'll do everything within my power to make sure your children are safe.
Şüphesiz o iyi bir adam ama güvenilir değil.
- He is a good fellow, to be sure, but he isn't reliable.
Şüphesiz onlara yardım etmek istiyoruz.
- We'd sure like to help them.
Tom'un güvenilir olduğundan oldukça eminim.
- I'm pretty sure Tom's reliable.
Tom elektronik sigara içmenin sigara içmekten daha güvenilir olduğunu düşünüyor ama Mark o kadar emin değil.
- Tom thinks that vaping is safer than smoking cigarettes, but Mary's not so sure.
O harika! Kesinlikle güleceksiniz.
- It's great! You'll laugh for sure.
Esperanto kesinlikle çok büyük bir zaman kaybı!
- Esperanto is surely an enormous waste of time!
Sigara dumanı sağlıksız olabilir ama tabii ki güzel görünüyor.
- Cigarette smoke may be unhealthy, but it sure does look pretty.
Şurası muhakkak ki, günümüz toplumunda tüketimin insan hayatında önemli bir yere haiz olduğunu ve refah seviyesini ve mutluluğunu yakından alâkadar etmesinin tabii olduğunu söyleyebiliriz.
- Surely, in the present-day society, we might as well consider it natural that consumption plays an important role in the life of man and is closely related to his well-being and happiness.
Keşke bunu kati olarak söyleyebilsem.
- I wish I could say for sure.
Tom'un sıkıldığından eminim.
- I'm sure Tom is bored.
Kesinlikle sıkıntılarımız olacak.
- We'll have troubles for sure.
Sigara dumanı sağlıksız olabilir ama tabii ki güzel görünüyor.
- Cigarette smoke may be unhealthy, but it sure does look pretty.
Tom Mary'nin hâlâ uyuduğundan emin olmak için kontrol etti.
- Tom checked to make sure Mary was still sleeping.
Tom gazın kapalı olduğundan emin olmak için kontrol etti.
- Tom checked to make sure the gas was turned off.
Bugün epeyce çok çalıştın.
- You sure worked hard today.
Tom'un bize inanmadığından epeyce eminim.
- I'm pretty sure Tom doesn't believe us.
Okyanus araştırmasının geleceğini onun geçmişiyle tahmin edeceksek birçok heyecan verici keşifleri elbette dört gözle bekleriz.
- If we are to judge the future of ocean study by its past, we can surely look forward to many exciting discoveries.
Onu elbette bilmiyoruz.
- We don't know that for sure.
Hayalinin gerçekleşeceği gün kesinlikle gelecek.
- The day will surely come when your dream will come true.
O harika! Kesinlikle güleceksiniz.
- It's great! You'll laugh for sure.
Elbette ona inanmıyorsun, değil mi?
- Surely you don't really believe that, do you?
Elbette, onu yapamazsınız.
- Surely, you can't mean that.
Beklenildiği gibi, Yeni Yıl Arefesinde Tom cesaret buldu ve topallayarak partiye yürüyebildi.
- Tom took heart and, sure enough, on New Year's Eve he was able to hobble along to a party.
Bu, ölüm kadar kesindir.
- It's as sure as death.
Elbette o yeterince şüphe uyandırdı.
- Sure enough, he entertained doubts.
Keşke bunu kati olarak söyleyebilsem.
- I wish I could say for sure.
Şüphesiz iyi bir fikir ama uygulamaya koymak zor.
- It's a good idea, to be sure, but it's hard to put it into practice.
Şüphesiz o iyi bir adam ama güvenilir değil.
- He is a good fellow, to be sure, but he isn't reliable.
O elbette toplantıdaydı ama uyuyordu.
- He was at the meeting, to be sure, but he was asleep.
O ünlü bir adam, elbette ben ondan hoşlanmıyorum.
- He is a famous man, to be sure, but I don't like him.
Ben zamandan emin olmak istiyorum.
- I'd like to make sure of the time.
Bu metot kesin çalışacaktır.
- This method is sure to work.
O, kesinlikle yarın gelecek.
- He is sure to come tomorrow.
Şurası muhakkak ki, günümüz toplumunda tüketimin insan hayatında önemli bir yere haiz olduğunu ve refah seviyesini ve mutluluğunu yakından alâkadar etmesinin tabii olduğunu söyleyebiliriz.
- Surely, in the present-day society, we might as well consider it natural that consumption plays an important role in the life of man and is closely related to his well-being and happiness.
Sen bunu bana anlatan ilk kişi değilsin, muhakkak son kişide değilsin.
- You're not the first person to tell me that, and surely you're not the last.
Şurası muhakkak ki, günümüz toplumunda tüketimin insan hayatında önemli bir yere haiz olduğunu ve refah seviyesini ve mutluluğunu yakından alâkadar etmesinin tabii olduğunu söyleyebiliriz.
- Surely, in the present-day society, we might as well consider it natural that consumption plays an important role in the life of man and is closely related to his well-being and happiness.
Uykudan sonra Tom eminim daha iyi bir ruh hali içinde olacaktır.
- After sleeping, Tom will surely be in a better mood.
Şüphesiz iyi bir fikir ama uygulamaya koymak zor.
- It's a good idea, to be sure, but it's hard to put it into practice.
Şüphesiz, o bir şoktu.
- It was a shock, to be sure.
O ünlü bir adam, elbette ben ondan hoşlanmıyorum.
- He is a famous man, to be sure, but I don't like him.
O elbette toplantıdaydı ama uyuyordu.
- He was at the meeting, to be sure, but he was asleep.
Bunu yapmak istediğin için yaptığından emin olmak istiyorum.
- I want to be sure that you're doing this because you want to.
Tom'un ne yapması gerektiğini bildiğinden emin olmak istiyorum.
- I want to be sure Tom knows what he's supposed to do.
Kısa sürede yeni adresini bana bildirdiğinden emin ol.
- Please be sure to let me know your new address soon.
Formu imzaladığınızdan ve mühürlediğinizden emin olun.
- Please be sure to sign and seal the form.
Tom Mary'nin kaç kez Boston'da bulunduğunu kesin olarak söyleyemez.
- Tom can't say for sure how many times Mary has been to Boston.
O harika! Kesinlikle güleceksiniz.
- It's great! You'll laugh for sure.
Bir gün hayatın gözlerinin önünde hızla akıp gidecektir. Emin ol, izlemeye değer.
- One day your life will flash before your eyes. Make sure it's worth watching.
Gitmeden önce ondan emin olmalısınız.
- You should make sure of it before you go.
Tom Mary'nin hâlâ uyuduğundan emin olmak için kontrol etti.
- Tom checked to make sure Mary was still sleeping.
Ben zamandan emin olmak istiyorum.
- I'd like to make sure of the time.
Ondan önce, gerçekten emin olsak iyi olur.
- Before that, we had better make sure of the fact.
Ben zamandan emin olmak istiyorum.
- I'd like to make sure of the time.
Kimsenin izlemediğinden emin oldum.
- I made sure that no one was watching.
Tom'un burada olmayı planladığından emin olmak istedim.
- I wanted to be sure Tom was planning to be here.
Hiç sorun çıkmayacağından emin olmak istiyorum.
- I want to be sure that there will be no problems.
Elbette, onu yapamazsınız.
- Surely, you can't mean that.
Okyanus araştırmasının geleceğini onun geçmişiyle tahmin edeceksek birçok heyecan verici keşifleri elbette dört gözle bekleriz.
- If we are to judge the future of ocean study by its past, we can surely look forward to many exciting discoveries.
At this time of year, sure as eggs is eggs, the TV starts filling with Christmas ads for toys.
It had been predicted it would be rainy today and, sure enough, it was beginning to rain.
When it came to sport, he was really sure of himself: he knew he was good.
Thanks a lot for your help. / Sure thing!.
Can you finish by tomorrow? / Sure thing!.
That hat should be a sure-fire way to spot him in a crowd.
He was wis on his word.
Did you enjoy the concert? -- For sure.
When you leave, make sure you lock the door behind you.
his feet were planted surely on the ground.
Surely, you must be joking.
The surgeon's sureness was the result of long study in school and long practice in the operating room, never did he hesitate and never was there a mis-move.
His sureness was born of having looked it up in a reputable reference book.
From which Surah is this Ayah from?
- Bu ayet hangi sureden?
From which Surah is this Ayah from?
- Bu ayet hangi sureden?
... early and make sure we're getting more young women and ...
... You have people who, I'm sure-- ...