The information presented in Kelly's paper on color coordination is seen to be of use in building up an alternative theory.
- Renk koordinasyonu ile ilgili Kelly'nin raporunda sunulan bilginin alternatif bir teori oluşturmada faydalı olacağı anlaşilmaktadır.
The statistical data presented in her paper is of great use for us in estimating the frequency of the movement.
- Onun raporunda sunulan istatistiki veriler hareketin sıklığını tahmin etmede bizim için çok faydalı.
The mayor presented him with the key to the city.
- Belediye başkanı ona şehrin anahtarını sundu.
The information presented in Kelly's paper on color coordination is seen to be of use in building up an alternative theory.
- Renk koordinasyonu ile ilgili Kelly'nin raporunda sunulan bilginin alternatif bir teori oluşturmada faydalı olacağı anlaşilmaktadır.
Tom sat on the porch, reading the evening paper.
- Tom akşam gazetesini okurken sundurmada oturdu.
Tom sat on the porch and read the paper.
- Tom sundurmada oturdu ve gazete okudu.
Tom decided to submit his resignation.
- Tom istifasını sunmaya karar verdi.
I submitted the application myself.
- Başvurumu kendim sundum.
People need to be more lively when presenting their work.
- İnsanlar işlerini sunarken daha canlı olması gerekir.
The Royal Shakespeare Company is presenting The Merchant of Venice next week.
- Kraliyet Shakespeare Şirketi önümüzdeki hafta Venedik Tüccarını sunuyor.
A more plausible proposal is the one Leech presented in conjunction with Emmet's theory.
- Emmet'in teorisi ile bağlantılı olarak Leech'in sunduğu teklif en makulüdür.
The mayor presented him with the key to the city.
- Belediye başkanı ona şehrin anahtarını sundu.
Tom took the early retirement package the company offered.
- Tom şirketin sunduğu erken emeklilik paketini aldı.
Do you offer any night tours?
- Hiç gece turları sunuyor musunuz?
Ilık, güneşli bir gün piknik için idealdir.
- A warm, sunny day is ideal for a picnic.
Onlar Güneş Tanrısı'nı mutlu etmek için her gün bir lama öldürdü.
- Every day they killed a llama to make the Sun God happy.
Dün cumartesi değil, pazardı.
- Yesterday was Sunday, not Saturday.
Pazar günü okula gitmiyorsun, değil mi?
- You don't go to school on Sunday, do you?
Pazar günü okula gitmiyorsun, değil mi?
- You don't go to school on Sunday, do you?
Her pazar tenis oynardı.
- She used to play tennis every Sunday.
Bankalar güneşli bir günde sana bir şemsiye vermeye çalışırlar ama yağmurlu bir günde sırtlarını dönerler.
- Banks will try to lend you an umbrella on a sunny day, but they will turn their backs on a rainy day.
Kaldırımda bir şemsiye vardı.
- There was a sunshade over the sidewalk.
Tom iskelede uzanmış güneşleniyordu.
- Tom was lying on the pier getting a suntan.
Güneşlenmek istiyordum.
- I wanted to sunbathe.
Güneşlenmek istiyordum.
- I wanted to sunbathe.
Tom gündoğumundan önce buraya geldi.
- Tom got here before sunrise.
Gündoğumunu izleyebilelim diye erken kalktık.
- We got up early so that we could see the sunrise.
Tom yıllarca şarkı söylemedi.
- Tom hasn't sung in years.
Babamın doğum günü bu yıl pazar gününe denk geliyor.
- My father's birthday falls on Sunday this year.
Önümüzdeki sene doğum günüm Pazara denk gelecek.
- Next year my birthday will fall on Sunday.
Pazar günü okula gitmiyorsun, değil mi?
- You don't go to school on Sunday, do you?
Onlar Güneş Tanrısı'nı mutlu etmek için her gün bir lama öldürdü.
- Every day they killed a llama to make the Sun God happy.