suçlarımızı

listen to the pronunciation of suçlarımızı
Türkisch - Englisch
trespasses
plural of trespass
third-person singular of trespass
suç
crime

Slavery is a crime against humanity. - Kölelik, insanlık dışı bir suçtur.

Slavery is a crime against humanity. - Angarya, insanlık dışı bir suçtur.

suç
{i} offense

This was Tom's third offense, so he was put in jail. - Bu Tom'un üçüncü suçuydu, bu yüzden hapse kondu.

Pedophilia is a very serious offense. - Pedofili çok ciddi bir suçtur.

suç
{i} blame

Tom always tries to blame someone else for his failures. - Tom hataları için her zaman başka birini suçlamaya çalışır.

She blamed him for all her problems. - O bütün problemleri için onu suçladı.

suç
{i} culpability
suç
{i} error

To err is human. To blame somebody else for your errors is even more human. - Hatasız kul olmaz. hataların için başka birini suçlamak daha insanidir.

Don't blame him for the error. - Hata için onu suçlamayın.

suç
{i} wrong

Tom is wrong to lay the blame on Mary. - Tom suçu Mary'ye yüklediği için hatalıdır.

They blamed themselves for being wrong. - Hata olduğu için kendilerini suçladılar.

suç
wrongdoing

Was he, in fact, guilty of wrongdoing? - Aslında o haksızlıktan dolayı suçlu muydu?

suç
trendy
suç
delictum
suç
erime
suç
misdemeanor
suç
offence

Such an offence is punished by a fine and/or imprisonment. - Böyle bir suç ceza ve / veya hapis ile cezalandırılır.

Sami committed an offence. - Sami bir suç işlemişti.

suç
fault

He will never admit his fault. - O, suçunu asla itiraf etmeyecektir.

I don't blame you for the accident; it was not your fault. - Kaza için seni suçlamıyorum, senin hatan değildi.

suç
infraction
suç
sin

Do not mistake sin with crime. - Günahı suçla karıştırmayın.

Both the old and young are guilty of sinning. - Hem yaşlılar hem de gençler günah suçlusudur.

suç
Job

It was an inside job. - İçeriden birinin yardımıyla işlenmiş bir suçtu.

He was charged to continue this job. - O bu işe devam etmekle suçlandı.

suç
committing crime
suç
the offense
suç
an offense
suç
criminal offense
suç
criminalizing
suç
misdemeanour [Brit.]
suç
offense, blameworthy act
suç
guilt

He was guilty of making a mistake. - O, bir hata yapmaktan suçluydu.

I'm afraid he will never admit his guilt. - Korkarım o suçunu asla itiraf etmeyecek.

suç
transgression
suç
crime, offence, offense, fault, guilt; criminal
suç
delict
suç
offence [Brit.]
suç
irregularity
suç
criminality
suç
misdeed
suç
(Hukuk) crime, offence
suç
delinquency

The increase in juvenile delinquency is a serious problem. - Çocuk suçluluğundaki artış ciddi bir sorundur.

suç
caper
suç
felony

What you're doing right now is a felony. - Şu anda yaptığın şey bir suç.

Throwing eggs is a felony if the damage done by the eggs exceeds 400$. - Yumurta atmak yumurtalar tarafından yapılan hasar 400 doları aşarsa bir suçtur.

suç
rap

Dan was arrested and charged with rape. - Dan tutuklandı ve tecavüzle suçlandı.

Rape is a horrible crime. - Tecavüz korkunç bir suçtur.

suç
absolve
suç
absolution
suç
{i} misdemeanour
suç
malfeasance
Türkisch - Türkisch

Definition von suçlarımızı im Türkisch Türkisch wörterbuch

Suç
cürüm

Cürüm nispeti mütemadiyen fazlalaşıyor. - Suç oranı sürekli olarak artıyor.

suç
Törelere, ahlak kurallarına aykırı davranış
suç
Yasalara aykırı davranış, cürüm
suç
Yasalara aykırı davranış, cürüm: "Casusluk suçundan yakalanıp müebbet hapse mahkûm olmadın mı?"- R. H. Karay
suç
Hukuka aykırı eylem
suçlarımızı
Favoriten