The crime rate is decreasing in Canada.
- Kanada'da suç oranı düşüyor.
War is a crime against humanity.
- Savaş, insanlık dışı bir suçtur.
This was Tom's third offense, so he was put in jail.
- Bu Tom'un üçüncü suçuydu, bu yüzden hapse kondu.
He was unaware of the enormity of the offense.
- Suçun iğrençliğinden habersizdi.
She consented to take the blame.
- Suçu üstlenmeye razı oldu.
She blamed him for all her problems.
- O bütün problemleri için onu suçladı.
To err is human. To blame somebody else for your errors is even more human.
- Hatasız kul olmaz. hataların için başka birini suçlamak daha insanidir.
Don't blame him for the error.
- Hata için onu suçlamayın.
He accused us of wronging him.
- Bizi ona haksızlık etmekle suçladı.
They blamed themselves for being wrong.
- Hata olduğu için kendilerini suçladılar.
Was he, in fact, guilty of wrongdoing?
- Aslında o haksızlıktan dolayı suçlu muydu?
Such an offence is punished by a fine and/or imprisonment.
- Böyle bir suç ceza ve / veya hapis ile cezalandırılır.
Sami committed an offence.
- Sami bir suç işlemişti.
He will never admit his fault.
- O, suçunu asla itiraf etmeyecektir.
I don't blame you for the accident; it was not your fault.
- Kaza için seni suçlamıyorum, senin hatan değildi.
Do not mistake sin with crime.
- Günahı suçla karıştırmayın.
You're guilty as sin.
- Yüzüne bakılmayacak kadar suçlusun.
The police's job is to prevent and investigate crime.
- Polisin işi suçu önlemek ve araştırmaktır.
An attorney's job is proving that his client is innocent.
- Bir avukatın işi müvekkilinin suçsuz olduğunu kanıtlamaktadır.
He was guilty of murder.
- O cinayetten suçluydu.
I'm afraid he will never admit his guilt.
- Korkarım o suçunu asla itiraf etmeyecek.
The increase in juvenile delinquency is a serious problem.
- Çocuk suçluluğundaki artış ciddi bir sorundur.
Throwing eggs is a felony if the damage done by the eggs exceeds 400$.
- Yumurta atmak yumurtalar tarafından yapılan hasar 400 doları aşarsa bir suçtur.
What you're doing right now is a felony.
- Şu anda yaptığın şey bir suç.
Her father was accused of statutory rape.
- Onun babası ırza tecavüzle suçlandı.
Rape and sexual assault are crimes of violence.
- Tecavüz ve cinsel taciz şiddet suçlarıdır.
Cürüm nispeti mütemadiyen fazlalaşıyor.
- Suç oranı sürekli olarak artıyor.