suçlanma

listen to the pronunciation of suçlanma
Türkisch - Englisch
being charged
suçla
accuse

I was accused of eating the boss's lunch. - Patronun öğle yemeğini yemekle suçlandım.

He was accused of murder. - O cinayetle suçlandı.

suçla
blame on

The investigators tried to pin the blame on the pilot. - Araştırmacılar pilotu suçlamaya çalıştı.

suçla
indict

In the absence of sufficient proof, the police could not indict him. - Yeterli kanıt yokluğunda, polis onu suçlayamadı.

The grand jury decided not to indict the police officer. - Büyük jüri, polis memurunu suçlamamaya karar verdi.

suçla
{f} blame

She blamed him for all her problems. - O bütün problemleri için onu suçladı.

I don't blame you for the accident; it was not your fault. - Kaza için seni suçlamıyorum, senin hatan değildi.

suçla
{f} incriminating
suçla
accuse by
suçla
{f} accused

He accused me of being a liar. - O, beni bir yalancı olmakla suçladı.

He was accused of evading tax. - Vergi kaçırmakla suçlandı.

suçla
{f} accusing

We're not accusing you of anything. - Seni hiçbir şey için suçlamıyoruz.

She pointed her finger at him accusingly. - O, suçlarcasına parmağını ona gösterdi.

suçla
accuse of
suçla
incriminate

Sami didn't incriminate himself. - Sami kendini suçlamadı.

suçla
arraign
suçla
impeach

The impeachment processes have begun. - Suçlama süreçleri başladı.

suçla
{f} blamed

Business leaders blamed it on Roosevelt. - İş liderleri Roosevelt'i suçladı.

Tom blamed the failure on Mary. - Tom başarısızlık için Mary'yi suçladı.

suçla
accuseof
suçlanmak
(Hukuk) charged with (to be)
suçlanmak
to be accused; to be accused of, be charged with
suçlanmak
accused by
Türkisch - Türkisch
Suçlanmak işi
suçlanmak
Suçlamak işine konu olmak, itham edilmek
suçlanmak
Suçlama işine konu olmak, itham edilmek: "Kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz."- Anayasa
suçlanma
Favoriten