Herkesin hem güçlü hem de zayıf noktaları vardır.
- Everyone has both strong and weak points.
O, iyi bir çocuktur ve güçlüdür.
- He is a good boy, and he is strong.
Egzersiz vücudunu kuvvetli yapar.
- Exercise makes your body strong.
Kuvvetli bir rüzgar vardı.
- There was a strong wind.
Rüzgar hâlâ sert esiyor.
- The wind still blows strongly.
Sert bir rüzgar esiyordu.
- A strong wind was blowing.
Mukavva, kağıttan daha mukavemetlidir.
- Cardboard is stronger than paper.
Demli ve koyu kahvemi sevme tarzımdır.
- Dark and strong is how I like my coffee.
Bu çay çok demli. Biraz su ekle.
- The tea is too strong. Add some water.
Tom'un el sıkışması çok güçlü.
- Tom's handshake is very strong.
Onun el sıkışması çok güçlüdür.
- His handshake is very strong.
Bu ağır metal kutuları taşımak için yeterince güçlüyüm.
- I'm strong enough to carry those heavy metal boxes.
Yapı bu kadar ağırlığı taşıyacak kadar güçlü değil.
- The structure isn't strong enough to support that much weight.
Bir tayfun kuvvetli rüzgarlarla ve toplu taşıma araçlarını durduran şiddetli yağmurlarla çarşamba günü Tokyo'yu vurdu.
- A typhoon hit Tokyo on Wednesday with strong winds and heavy rains stopping public transportation.
Düşmana karşı şiddetli bir taarruza geçtiler.
- They began with a strong attack against the enemy.
Karton, kağıttan daha sağlamdır.
- Cardboard is stronger than paper.
Ahır küçüktü ama sağlamdı.
- The barn was small, but it was strong.
O,İngilizceyi istikrarlı bir Alman aksanıyla konuşur.
- He speaks English with a strong German accent.
İhracaatlar güçlüyken, ithalatlar istikrarlı kalırken ülkenin ticaret dengesi geçen yıl gelişti.
- The nation's trade balance improved last year as exports were strong, while imports remained steady.
O, dürüst, güçlü ve kararlar vermek için istekliydi.
- He was honest, strong, and willing to make decisions.
Tom güçlü iradelidir.
- Tom is strong-willed.
Tom çok iradeli bir kişi.
- Tom is a very strong-minded person.
Boğa boğa güreşçisinden daha güçlüdür ama o neredeyse her zaman kaybeder.
- The bull is stronger than the bullfighter, but he almost always loses.
Bu kahve benim için çok koyu.
- This coffee is too strong for me.
Neden kahveyi koyu seviyorsun?
- Why do you like coffee strong?
John Rutledge şiddetle karşı çıktı.
- John Rutledge disagreed strongly.
Kyoto'yu ziyaret etmeni şiddetle öneriyorum.
- I strongly suggest you visit Kyoto.
Britanya halkı köleliğe kuvvetle karşı çıktı.
- The British people strongly opposed slavery.
Kendinize başka bir avukat bulmanızı kuvvetle öneriyorum.
- I strongly suggest that you get yourself another lawyer.
The man was nearly drowned after a strong undercurrent swept him out to sea.
Jake was tall and strong.
a strong verb.
The enemy's army force was five thousand strong.
He is strong in the face of adversity.
... our alliance with europe remains the strongest the world has ever known ...
... prepared for the spring after this strongest five-year stretch a farm ...