En garip nokta şu ki kimse beni tanımıyor.
- The strangest part is that no one recognizes me.
Tom ve Mary en garip yerlerde ortaya çıktı.
- Tom and Mary show up at the strangest places.
Onun düğünü hakkında bir şey bilmemen tuhaf.
- It is strange that you know nothing about her wedding.
Olabildiğince tuhaf, o ölü olduğu söylenilen biriyle karşılaştı.
- As strange as it may be, he met with somebody who is said to be dead.
Dün gece, Tom'un odasından gelen garip bir ses duydum.
- I heard a strange noise coming from Tom's room last night.
Garip bir keşif yaptılar.
- They made a strange discovery.
Buralarda bir yabancıyım.
- I'm a stranger in these parts.
Bir yabancı omzuma arkadan dokundu. Beni başka birisiyle karıştırmış olmalı.
- A stranger tapped me on the shoulder from behind. He must have mistaken me for someone else.
Bu evle ilgili acayip bir şey var.
- There's something strange about this house.
Bazen acayip bir adam olabiliyor.
- Sometimes he can be a strange guy.
Onun hobisi bilinmeyen kelebekler toplamaktır.
- His hobby is collecting strange butterflies.
He thought it strange that his girlfriend wore shorts in the winter.
She's probably sitting there hoping a couple of strange detectives will drop in.
A strange quark is electrically charged, carrying an amount -1/3, as does the down quark.