Tom dosdoğru bakarken tek başına oturuyordu.
- Tom sat alone, staring straight ahead.
Köpek postacı için dosdoğru gitti.
- The dog went straight for the postman.
Şu anda düzgün düşünemiyorum.
- I can't think straight right now.
Çok düzgün dişlerin var.
- You have very straight teeth.
Ayrıca Felicja'nın da sarı düz saçları var.
- Also Felicja has blonde straight hair.
Caddede yaklaşık 100 metre kadar düz gidin, ve üç yollu kavşağa varırsınız.
- Go straight up the street for about 100 meters, and you will get to the junction of three roads.
Bize doğru yolu göster.
- Show us the straight path.
Onu doğruca bana ver.
- Give it to me straight.
Dümdüz git ve bankayı göreceksin.
- Go straight ahead and you will see the bank.
Kiliseye varana kadar dümdüz git.
- Go straight ahead until you reach the church.
Tom heteroseksüel bir erkek.
- Tom is a straight guy.
Mario, bana eşcinsel demekten vazgeç! Ben heteroseksüelim!
- Mario, stop calling me gay! I'm straight!
Ben brendimi sek severim.
- I like my brandy straight.
O, düz çizgiler çizer.
- He draws straight lines.
Sadece net bir cevap istiyorum. Daha fazla bir şey değil.
- I just want a straight answer. Nothing more.
Tom'dan net bir cevap alamıyorum.
- I can't get a straight answer from Tom.
Şu konuyu açıklığa kavuşturayım. Sen benim babam mısın?
- Let me get this straight. You're my father?
Önceliklerini açıklığa kavuştur.
- Get your priorities straight.
Miami Heat arka arkaya ikinci NBA şampiyonluğunu kazandı.
- The Miami Heat won a second straight NBA championship.
O gülmeyen bir yüzle fıkra anlattı.
- She told the joke with a straight face.
O, tamamen gülmeyen bir suratla fıkra anlattı.
- She told the joke with a completely straight face.
Sadece on üç saat aralıksız çalıştım.
- I just worked 13 hours straight.
Viskinizi susuz mu istersiniz yoksa onu suyla karıştırmalımıyım?
- Do you want your whiskey straight or should I mix it with water?
Doğru söyleyip söylemediğimi anlamak için beni iyice süzdü.
- His eyes searched my face to see if I was talking straight.
Tom'un ciddi kalması zordu.
- It was hard for Tom to keep a straight face.
Tom ciddi kalmaya çalışıyor.
- Tom is trying to keep a straight face.
O şimdi öğle yemeğinde dışarıda olacak, bu yüzden hemen aramamız bir işe yaramaz.
- He'll be out at lunch now, so there's no point phoning straight away.
Okuldan hemen sonra eve gelmen gerekiyordu. Bunu biliyordun.
- You were supposed to come home straight after school. You knew that.
İşten sonra direkt eve giderim.
- I go straight home after work.
Direkt eve gideceğim.
- I'll go straight home.
O, şimdi odasındaki şeyleri düzenliyor.
- She's now straightening up her room.
Tom çok dürüst bir kişi.
- Tom is a very straightforward person.
Bak, bu konuda dürüst olmak istiyorum.
- Look, I want to be straight about this.
Tom doğruca postaneye gitti.
- Tom went straight to the post office.
Tom doğruca yatağa gitti.
- Tom went straight to bed.
Tom tam karşıda bakarken tek başına oturuyordu.
- Tom sat alone, staring straight ahead.
O, tamamen gülmeyen bir suratla fıkra anlattı.
- She told the joke with a completely straight face.
Ben tümüyle emin olmak istiyorum.
- I would like to set the record straight.
Ben doğrudan doğruya onun gözlerinin içine baktım.
- I looked her straight in the eye.
Dik oturmanın sırtın için zararlı olduğunu duydum.
- I've heard that sitting up straight is bad for your back.
Sami, Leyla'ya dik dik baktı.
- Sami looked Layla straight in the eye.
Go straight back.
a straight answer.
straight whiskey.
On arriving at work, he went straight to his office.
Everything is straight now.
He always votes a straight ticket.
a straight six.
He claims he can hold his breath for three minutes straight.
... gay, straight, or bi, lesbian, transgendered life" line for ...
... misperception and set us straight? ROMNEY: Thank you, and that's an opportunity ...