Dosdoğru kapıya gittim.
- I went straight to the door.
Köpek postacı için dosdoğru gitti.
- The dog went straight for the postman.
Düzgün ateş edebilir misin?
- Can you shoot straight?
Şu anda düzgün düşünemiyorum.
- I can't think straight right now.
Caddede yaklaşık 100 metre kadar düz gidin, ve üç yollu kavşağa varırsınız.
- Go straight up the street for about 100 meters, and you will get to the junction of three roads.
Ayrıca Felicja'nın da sarı düz saçları var.
- Also Felicja has blonde straight hair.
Jane doğrudan A alacaktır.
- Jane will get straight A's.
Bize doğru yolu göster.
- Show us the straight path.
Dümdüz yürümeye devam edin.
- Keep walking straight ahead.
Lütfen dümdüz ilerleyin.
- Please go straight ahead.
Heteroseksüel misin yoksa homoseksüel mi? Ben heteroseksüelim.
- Are you straight or gay? I'm straight.
Tom heteroseksüel bir erkek.
- Tom is a straight guy.
Ben brendimi sek severim.
- I like my brandy straight.
O, düz çizgiler çizer.
- He draws straight lines.
Sadece net bir cevap istiyorum. Daha fazla bir şey değil.
- I just want a straight answer. Nothing more.
Tom'dan net bir cevap alamıyorum.
- I can't get a straight answer from Tom.
Her şeyi açıklığa kavuşturacağız.
- We'll straighten everything out.
Önceliklerini açıklığa kavuştur.
- Get your priorities straight.
Miami Heat arka arkaya ikinci NBA şampiyonluğunu kazandı.
- The Miami Heat won a second straight NBA championship.
O, tamamen gülmeyen bir suratla fıkra anlattı.
- She told the joke with a completely straight face.
O gülmeyen bir yüzle fıkra anlattı.
- She told the joke with a straight face.
Sadece on üç saat aralıksız çalıştım.
- I just worked 13 hours straight.
Viskinizi susuz mu istersiniz yoksa onu suyla karıştırmalımıyım?
- Do you want your whiskey straight or should I mix it with water?
Doğru söyleyip söylemediğimi anlamak için beni iyice süzdü.
- His eyes searched my face to see if I was talking straight.
O, ciddiyetini koruyor.
- He's keeping a straight face.
Tom ciddi kalmaya çalışıyor.
- Tom is trying to keep a straight face.
Hemen sana geleceğim.
- I'll come to you straight away.
O kesiği hemen temizlemelisin, enfeksiyon kapmak istemezsin!
- You should clean that cut straight away, you don't want to get an infection!
İşten sonra direkt eve giderim.
- I go straight home after work.
Direkt eve gideceğim.
- I'll go straight home.
O, şimdi odasındaki şeyleri düzenliyor.
- She's now straightening up her room.
Tom çok dürüst bir kişi.
- Tom is a very straightforward person.
Bak, bu konuda dürüst olmak istiyorum.
- Look, I want to be straight about this.
O kelimelerin doğruca kalbinden geldiğini söyledi.
- He said the words came straight from his heart.
Tom doğruca postaneye gitti.
- Tom went straight to the post office.
Tom tam karşıda bakarken tek başına oturuyordu.
- Tom sat alone, staring straight ahead.
O, tamamen gülmeyen bir suratla fıkra anlattı.
- She told the joke with a completely straight face.
Ben tümüyle emin olmak istiyorum.
- I would like to set the record straight.
Ben doğrudan doğruya onun gözlerinin içine baktım.
- I looked her straight in the eye.
Dik oturmanın sırtın için zararlı olduğunu duydum.
- I've heard that sitting up straight is bad for your back.
Sami, Leyla'ya dik dik baktı.
- Sami looked Layla straight in the eye.
Go straight back.
a straight answer.
straight whiskey.
On arriving at work, he went straight to his office.
Everything is straight now.
He always votes a straight ticket.
a straight six.
He claims he can hold his breath for three minutes straight.
... just one way to be beautiful, you know, tall or short, straight hair or curly or whatever, ...
... tend to extrapolate in a straight line. ...