Japon askeri güçleri durdurmak için çok güçlü görünüyordu.
- The Japanese military forces seemed too strong to stop.
John bu günlerde çok içiyor. Biz onu artık içmemesi için durdurmak zorundayız.
- John drinks too much these days. We have to stop him from drinking any more.
Cankurtaranlar kırmızı ışıklarda durmak zorunda değiller ama genellikle yavaşlarlar.
- Ambulances don't have to stop at red lights, but they usually slow down.
Tom soluklanmak için durmak zorunda kaldı.
- Tom had to stop to catch his breath.
Bir sonraki durakta inin.
- Get off at the next stop.
Sanırım bir sonraki durakta ineceğiz.
- I think we get off at the next stop.
Sigarayı bırakmak zordur.
- It's hard to stop smoking.
Ben sigarayı bırakmak için ikna edildim.
- I was persuaded to stop smoking.
Tom, onu durdurur musun?
- Tom, will you stop that?
Lütfen onu durdurur musun?
- Can you please stop that?
Tom arabaya yakından bakmak için durdu.
- Tom stopped to take a close look at the car.
Bir tayfun kuvvetli rüzgarlarla ve toplu taşıma araçlarını durduran şiddetli yağmurlarla çarşamba günü Tokyo'yu vurdu.
- A typhoon hit Tokyo on Wednesday with strong winds and heavy rains stopping public transportation.
Bu tapa şişeye uymaz.
- This stopper does not fit the bottle.
Boston'da bir molamız vardı.
- We had a stopover in Boston.
Şikago'da bir molamız vardı.
- We had a stopover in Chicago.
Dünya dönmeyi durdursa,ne olacağını tahmin edersin?
- Were the earth to stop revolving, what do you suppose would happen?
Bu cümleyi Tatoeba'ya ekliyorum ve kimse beni durduramaz!
- I'm putting this sentence on Tatoeba and nobody can stop me!
Onun yurt dışına çıkmasını engellemek yok.
- There is no stopping her going abroad.
Tom Mary'nin onu yapmasını engellemek için elinden gelen her şeyi yaptı.
- Tom did everything he could to stop Mary from doing that.
Tom bize konuşmayı kesmemizi söyledi.
- Tom told us to stop talking.
Mary'e yardım etmeyi kesmelisin.
- You have to stop helping Mary.
Onu durdurmaya çalıştım, ama beni geride bıraktı.
- I tried to stop him, but he left me behind.
Onu durdurmanın imkansız olduğunu düşündük.
- We thought it impossible to stop him.
Tom yolda acil durum duruşu yaptı.
- Tom made an emergency stop on the road.
Tom'un Mary'yi incitmesini engellemeye çalıştım.
- I tried to stop Tom from hurting Mary.
Tom Mary'nin Boston'a gitmesini engellemeye çalıştı.
- Tom tried to stop Mary from going to Boston.
Bu size mâni olmasın.
- Don't let that stop you.
Biz size mâni olmayalım.
- Don't let us stop you.
Yağmurun durmasını bekleyelim.
- Let's wait for the rain to stop.
Durmak istesemde duramadım.
- Even if I had wished to stop, I couldn't.
Tren o istasyonda durmaz.
- The train doesn't stop at that station.
Tokyo İstasyonu üçüncü duraktır.
- Tokyo Station is the third stop.
İçmeye son vermek zorundasın.
- You have to stop drinking.
Ertelemeye son vermek zorundayım.
- I have to stop procrastinating.
Girişte bir araba durdu.
- A car stopped at the entrance.
Sonraki durakta trenden ineceğim.
- I'm getting off the train at the next stop.
Cümlenin sonunda nokta konulmalı.
- One should add a full stop at the end of the sentence.
Lütfen bu saçmalığa bir nokta koy.
- Please put a stop to this nonsense.
Doktor bana sigara içmeyi kesmek zorunda olduğumu söyledi.
- The doctor told me I had to stop smoking.
I stopped at the traffic lights.
The sight of the armed men stopped him in his tracks.
That stop was not planned.
The organ is loudest when all the stops are pulled.
The referees stopped the fight.
He stopped for two weeks at the inn.
The stop in a bulldog's face is very marked.
To achieve maximum depth of field, he stopped down to an f-stop of 22.
He stopped the wound with gauze.
They agreed to see each other at the bus stop.