Tom döğüşü durdurmak için kesinlikle hiçbir girişimde bulunmadı.
- Tom certainly made no attempt to stop the fight.
John bu günlerde çok içiyor. Biz onu artık içmemesi için durdurmak zorundayız.
- John drinks too much these days. We have to stop him from drinking any more.
Tom soluklanmak için durmak zorunda kaldı.
- Tom had to stop to catch his breath.
Durmaksızın hepsini bana boşalttı.
- She poured me all of it without stopping.
Bir sonraki durakta inin.
- Get off at the next stop.
Sonraki durakta trenden ineceğim.
- I'm getting off the train at the next stop.
Sigarayı bırakmak zordur.
- It's hard to stop smoking.
Ben sigarayı bırakmak için ikna edildim.
- I was persuaded to stop smoking.
Tom, onu durdurur musun?
- Tom, will you stop that?
Lütfen beni izlemeyi durdurur musun?
- Would you please stop following me?
Arabayı durdurmaya ve biraz dinlenmeye ne dersin?
- How about stopping the car and taking a rest?
Girişte bir araba durdu.
- A car stopped at the entrance.
Bu tapa şişeye uymaz.
- This stopper does not fit the bottle.
Şikago'da bir molamız vardı.
- We had a stopover in Chicago.
Tren kısa bir mola verdi.
- The train made a brief stop.
Onu durdurmanın imkansız olduğunu düşündük.
- We thought it impossible to stop him.
Verdun Savaşında,Fransız güçleri bir Alman saldırısını durdurdu.
- At the Battle of Verdun, French forces stopped a German attack.
Tom Mary'nin bunu yapmasını engellemek istedi.
- Tom wanted to stop Mary from doing that.
Tom Mary'nin onu yapmasını engellemek için elinden gelen her şeyi yaptı.
- Tom did everything he could to stop Mary from doing that.
Mary'e yardım etmeyi kesmelisin.
- You have to stop helping Mary.
Kay oyuncak bebeği alana kadar ağlamayı kesmedi.
- It was not until Kay received the doll that she stopped crying.
Jane çikolataya olan tutkusunu durdurmalıdır.
- Jane must stop giving way to her desire for chocolate.
O ona o ilacı almayı durdurmasını tavsiye etti fakat o ihtiyacı olduğunu düşünüyordu.
- She advised him to stop taking that medicine, but he felt he needed to.
Tom yolda acil durum duruşu yaptı.
- Tom made an emergency stop on the road.
Tom Mary'nin Boston'a gitmesini engellemeye çalıştı.
- Tom tried to stop Mary from going to Boston.
Tom'un Mary'yi incitmesini engellemeye çalıştım.
- I tried to stop Tom from hurting Mary.
Ben sana mâni olmayayım.
- Don't let me stop you.
Bu size mâni olmasın.
- Don't let that stop you.
Yağmurun durmasını bekleyelim.
- Let's wait for the rain to stop.
Tren durmadan önce, inmemelisin.
- You must not get off the train before it stops.
Tren o istasyonda durmaz.
- The train doesn't stop at that station.
Tokyo İstasyonu üçüncü duraktır.
- Tokyo Station is the third stop.
Ertelemeye son vermek zorundayım.
- I have to stop procrastinating.
İçmeye son vermek zorundasın.
- You have to stop drinking.
Girişte bir araba durdu.
- A car stopped at the entrance.
Evim otobüs durağına yakın.
- My house is close to a bus stop.
Bir cümlenin sonunda nokta olması gerekir.
- There needs to be a full stop at the end of a sentence.
Buna bir nokta koymak zorunda kalacağız.
- We'll have to put a stop to this.
Doktor bana sigara içmeyi kesmek zorunda olduğumu söyledi.
- The doctor told me I had to stop smoking.
I stopped at the traffic lights.
The sight of the armed men stopped him in his tracks.
That stop was not planned.
The organ is loudest when all the stops are pulled.
The referees stopped the fight.
He stopped for two weeks at the inn.
The stop in a bulldog's face is very marked.
To achieve maximum depth of field, he stopped down to an f-stop of 22.
He stopped the wound with gauze.
They agreed to see each other at the bus stop.