O, ayrılmak üzereydi.
- She was on the point of leaving.
Bir fırtına geminin Kobe'den ayrılmasını engelledi.
- A storm kept the ship from leaving Kobe.
Yakında ayrılıyor olacağız.
- We'll soon be leaving.
Ne zaman ayrılıyorsunuz?
- When are you leaving?
Tom bir iz bırakmadan ortadan kayboldu.
- Tom disappeared without leaving a trace.
Tom Mary'yi yalnız bırakma fikrinden nefret etti fakat işe gitmek zorundaydı.
- Tom hated the idea of leaving Mary alone, but he had to go to work.
Tom'un şu ana kadar karısını terketmeyi düşündüğünden şüpheliyim.
- I doubt that Tom would ever consider leaving his wife.
Yağmur çiselemeye başladığında, evi terketmek üzereydim.
- I was on the point of leaving home when a light rain started to fall.