Bugün sabahleyin tren o kadar doluydu ki boş bir yer bulamadım ve tüm yol ayakta durmak zorunda kaldım.
- Heute früh war der Zug so voll, dass ich keinen freien Sitz gefunden habe und den ganzen Weg stehen musste.
Bugün sabahleyin tren o kadar doluydu ki boş bir yer bulamadım ve tüm yol ayakta durmak zorunda kaldım.
- Heute früh war der Zug so voll, dass ich keinen freien Sitz gefunden habe und den ganzen Weg stehen musste.
Wir stehen jetzt unter Druck,wegen der Prüfung.
Duruşumu netleştireyim.
- Let me make my stand clearer.
Tom cesur bir duruş aldı.
- Tom took a courageous stand.
Tren o kadar doluydu ki tüm gezi boyunca ayakta kalmak zorunda kaldım.
- The train was so packed that I had to stand up during the whole trip.
İnsanlar çoşkuluyken, o her zaman uzak durur.
- He always stands off when people are enthusiastic.
Ayaklarımın üzerinde güçlükle durabiliyordum.
- I could scarcely stand on my feet.
Siyah insanlar otobüsün arkasında oturmak ya da doluysa ayakta durmak zorunda kaldılar.
- Black people had to sit in the back of the bus, or stand if the back was full.
Öğrenmeniz gereken ilk şey, kendi fikirleriniz üzerinde durmak.
- The first thing you must learn is to stand on your own ideas.
Orada duran adam dükkanının sahibidir.
- The man standing over there is the owner of the store.
Binlerce destek çığlıkları tribünlerden duyulabildi.
- Thousands of supporting cries could be heard from the stands.