İhracaatlar güçlüyken, ithalatlar istikrarlı kalırken ülkenin ticaret dengesi geçen yıl gelişti.
- The nation's trade balance improved last year as exports were strong, while imports remained steady.
Tom Mary ile istikrarlı gidecek.
- Tom is going steady with Mary.
Bu köprü sağlam görünüyor.
- This bridge looks steady.
Bu merdiven yeterince sağlam mı?
- Is this ladder steady enough?
Jack ve Betty bir aydır istikrarlı olarak gitmektedirler.
- Jack and Betty have been going steady for a month.
İstikrarlı ekonomik gelişme vardı.
- There was steady economic improvement.
Eğer senin düzenli desteğin olmasa, benim misyonum başarısızlıkla sonuçlanırdı.
- But for your steady support, my mission would have resulted in failure.
Sürekli çıktığın bir kız arkadaşın var mı?
- Do you have a steady girlfriend?
Asla sürekli bir işim olmadı.
- I've never had a steady job.
Tom'un istikrarlı bir kız arkadaşı var.
- Tom has a steady girlfriend.
Tom'un istikrarlı bir kız arkadaşı yok.
- Tom doesn't have a steady girlfriend.
Bu tablo, sabit değildir.
- This table isn't steady.
Otobanda sabit bir hızda kaldı.
- He maintained a steady speed on the highway.
Döner kavşağın amacı trafiği yavaşlatmaktır.
- The purpose of a roundabout is to slow down traffic.
Lütfen daha yavaş konuşun.
- Please speak more slowly.
Lütfen daha yavaş konuşabilir misin?
- Could you speak more slowly, please?
Durmadan ileriye gidiyoruz.
- We're steadily moving forward.
Bu günlerde iş çok kesat.
- Business is so slow these days.
İşler gerçekten kesatlaştı.
- Business has really slowed down.
Oyun yavaş ve sıkıcıydı.
- The game was slow, and it was also boring.
Tom golf sever ama Mary onun yavaş ve sıkıcı olduğunu düşünüyor.
- Tom likes golf, but Mary thinks it's slow and boring.
Saatim beş dakika geri kalmış.
- My watch is five minutes slow.
Lütfen saati ayarlar mısınız. Geri kalmış.
- Will you please adjust the clock? It's slow.
Cankurtaranlar kırmızı ışıklarda durmak zorunda değiller ama genellikle yavaşlarlar.
- Ambulances don't have to stop at red lights, but they usually slow down.
Tom yavaşlamamı söyledi.
- Tom told me to slow down.
Geçen ay iş biraz yavaştı.
- Business was a little slow last month.
Çocukluk çağında, zaman yavaş olarak geçer.
- In childhood, time passes slowly.
Saatim geri kaldığı için özel ekspresi kaçırdım.
- As my watch was slow, I missed the special express.
Sebebi saatimin beş dakika geri kalmasıydı.
- That was because my watch was five minutes slow.
... 32 is twice as much as 32 minus 16. It’s a feature of exponential growth, of steady ...
... The moon keeps Earth steady. ...