John, bir şey söyleyemeyecek kadar çok şaşırmıştı.
- John was too surprised to say anything.
Haberi duyduğunda, o şaşırmış olabilir.
- She may have been surprised when she heard the news.
Şaşırmaktan hoşlanmam.
- I don't like being surprised.
Şaşırmak, merak etmek, anlamaya başlamaktır.
- To be surprised, to wonder, is to begin to understand.
Yurtdışında okuma kararım ebeveynlerimi şaşırttı.
- My decision to study abroad surprised my parents.
Onun sessizliği beni şaşırttı.
- Her silence surprised me.
Şu kadınlar konuşamayacak kadar şaşkındılar.
- Those women were too surprised to speak.
Kimse benden daha şaşkın değildi.
- No one was more surprised than me.