The trouble is that my son does not want to go to school.
- Sorun oğlumun okula gitmek istememesidir.
The new government has financial troubles.
- Yeni hükümetin malî sorunları var.
The request became a hot political issue in the presidential campaign.
- İstek başkanlık kampanyasında sıcak bir siyasi sorun haline geldi.
Listen to the facts relative to the issue.
- Sorunla ilgili gerçekleri dinleyin.
This problem is worth discussing.
- Bu sorun tartışılmaya değer.
She kept silent about the problem.
- Sorun konusunda sessiz kaldı.
Climate change is our greatest challenge.
- İklim değişikliği en büyük sorunumuzdur.
I could hardly refuse Tom's challenge.
- Tom'un sorununu güçlükle reddedebildim.
I chose to ignore the problem.
- Ben sorunu görmezden gelmeyi seçtim.
We can get over the problem without difficulty.
- Biz zorluk olmadan sorunun üstesinden gelebiliriz.
I had difficulty working out the problem.
- Sorunu çözmede zorluk çektim.
Whoever causes trouble will be the victim of the trouble.
- Soruna sebep olan sorunun kurbanı olacaktır.
Tom causes me a lot of trouble.
- Tom bana çok sorun çıkarıyor.
There are many serious problems in this country. Illegal immigration is not one of them.
- Bu ülkede bir hayli ciddi sorunlar var. Yasadışı göç onlardan biri değil.
Illegal immigration is a serious problem in this country.
- Yasadışı göç, bu ülkede ciddi bir sorundur.
The Japanese Dentists Association affair is an incident concerning secret donations from the Japanese Dentists Association to Diet members belonging to the LDP.
- Japon Diş Hekimleri Birliği sorunu Japon Diş Hekimleri Birliğinden LDP ye ait olan Diyet üyelerine yapılan gizli bağışlarla ilgili bir olaydır.
A new affair is agitating the police administration.
- Yeni bir sorun polis yönetimini tahrik ediyor.
Safety is the primary concern.
- Güvenlik birincil sorundur.
The question doesn't concern me.
- Sorun beni ilgilendirmez.
Industrial disputes are still a problem.
- Endüstriyel anlaşmazlıklar hala bir sorundur.
By that, Boeing means that there may also have been other problems, but that an accident could have been avoided if the crew had done their job correctly.
- Onunla, Boeing diğer sorunların da olabileceği, ama mürettabat işini doğru şekilde yaparsa bir kazadan kaçınılabileceği anlamına gelir.
My job is to anticipate problems.
- Benim işim sorunları öngörmek.
You have enough on your mind without worrying about my problems.
- Benim sorunlarım hakkında endişe etmeden senin aklında yeterince var.
Don't worry about such a trivial problem.
- Böyle önemsiz bir sorun hakkında endişelenmeyin.
In that case, we've got a problem...
- Bu durumda, bir sorunumuz var.
You have a serious case of sunburn.
- Senin ciddi bir güneş yanığı sorunun var.
There is not an answer for your question.
- Sorun için cevap yok.
Tom argued with Mary about the matter.
- Tom sorun hakkında Mary ile tartıştı.
Is anything the matter with him?
- Onun herhangi bir sorunu mu var?
It's his problem. It's none of my business.
- Bu onun sorunu. Benim işim değil.
The biggest hurdle for pupils writing the exam was question fourteen.
- Sınava giren öğrencilerin en büyük engeli on dördüncü sorundu.