sorunlar

listen to the pronunciation of sorunlar
Türkisch - Englisch
problems

On TV someone with a serious look on his face is talking about the problems of our country's future. - Televizyonda, yüzünde ciddi bir görünümü olan birisi ülkemizin geleceği ile ilgili sorunlar hakkında konuşuyor.

I hear they have a lot of problems with the tunnels in New Zealand. - Onların Yeni Zelanda'dadaki tüneller ile ilgili çok sayıda sorunları olduklarını duydum.

issues
sorun
trouble

I have nothing to do with their troubles. - Onların sorunlarıyla ilgili yapacak bir şeyim yok.

The new government has financial troubles. - Yeni hükümetin malî sorunları var.

sorun
issue

Listen to the facts relative to the issue. - Sorunla ilgili gerçekleri dinleyin.

How do you feel about the issue? - Sorun hakkında nasıl hissediyorsun?

sorun
problem

There seems to be some genetic problem with this animal. - Bu hayvanın, bazı kalıtsal sorunları varmış gibi görünüyor.

I'm having some problems compiling this software. - Bu yazılımı derlerken bazı sorunlarla karşılaşıyorum.

sorun
challenge

This woman is mentally challenged. - Bu kadının zihinsel sorunları var.

Climate change is our greatest challenge. - İklim değişikliği en büyük sorunumuzdur.

sorun
chose

I chose to ignore the problem. - Ben sorunu görmezden gelmeyi seçtim.

sorun
drawback
sorun
complication
sorun
{i} difficulty

He had no difficulty in solving the problem. - Sorunun çözümünde hiç güçlük çekmedi.

I had difficulty working out the problem. - Sorunu çözmede zorluk çektim.

sorun
problem, question, matter, strife, complication, affair, case problem, mesele
sorun
cause

Tom didn't intend to cause Mary any trouble. - Tom'un niyeti Mary'ye sorun yaratmak değildi.

He behaves well in school but at home he causes problems. - O okulda iyi davranıyor ama evde sorunlara neden oluyor.

sorun
{i} grievance
sorun
{i} ill

There are many serious problems in this country. Illegal immigration is not one of them. - Bu ülkede bir hayli ciddi sorunlar var. Yasadışı göç onlardan biri değil.

Illegal immigration is a serious problem. - Yasadışı göç ciddi bir sorundur.

duygusal sorunlar
(Pisikoloji, Ruhbilim) emotional problems
güncel sorunlar
current problems
sorun
puzzle
sorun
affair

A new affair is agitating the police administration. - Yeni bir sorun polis yönetimini tahrik ediyor.

The Japanese Dentists Association affair is an incident concerning secret donations from the Japanese Dentists Association to Diet members belonging to the LDP. - Japon Diş Hekimleri Birliği sorunu Japon Diş Hekimleri Birliğinden LDP ye ait olan Diyet üyelerine yapılan gizli bağışlarla ilgili bir olaydır.

sorun
(Bilgisayar) error
sorun
concern

Overpopulation is a big concern. - Aşırı nüfus büyük bir sorundur.

Safety is the primary concern. - Güvenlik birincil sorundur.

sorun
look-out
sorun
(Kanun) dispute

Industrial disputes are still a problem. - Endüstriyel anlaşmazlıklar hala bir sorundur.

sorun
snafu
sorun
(Ticaret) job

My job is to anticipate problems. - Benim işim sorunları öngörmek.

Tom didn't have as much trouble finding a job as he thought he would. - Tom'un olacağını düşündüğü kadar çok bir iş bulma sorunu olmadı.

sorun
worry

Don't worry about such a trivial problem. - Böyle önemsiz bir sorun hakkında endişelenmeyin.

Don't worry. There's nothing wrong with you. - Endişelenmeyin. Sizde bir sorun yok.

sorun
strife
sorun
(Konuşma Dili) a hornet's nest
sorun
(Konuşma Dili) hornets' nest
toplumsal sorunlar
social problems
sorun
case

You have a serious case of sunburn. - Senin ciddi bir güneş yanığı sorunun var.

In that case, we've got a problem... - Bu durumda, bir sorunumuz var.

sorun
question

There is not an answer for your question. - Sorun için cevap yok.

sorun
tribulation
sorun
matter

I would like to talk with you about this matter. - Bu sorun hakkında seninle konuşmak istiyorum.

Tom argued with Mary about the matter. - Tom sorun hakkında Mary ile tartıştı.

sorun
business

It's his problem. It's none of my business. - Bu onun sorunu. Benim işim değil.

sorun
{i} funeral
sorun
trouble of
ekonomik sorunlar
economic problems
sorunlar
domestic affairs
sorun
packet
sorun
proposition
sorun
hurdle

The biggest hurdle for pupils writing the exam was question fourteen. - Sınava giren öğrencilerin en büyük engeli on dördüncü sorundu.

sorun
lookout
sorun
issue , problem
sorun
hangup
sorun
problem, question, matter; issue, point under consideration
sorun
knot
Türkisch - Türkisch
mesail
Sorun
dava
Sorun
mesele
sorun
Araştırılıp öğrenilmesi, düşünülüp çözümlenmesi, bir sonuca bağlanması gereken durum, mesele, problem
sorun
çözüm bekleyen karmakarışık durum
sorun
Sıkıntı veren durum, dert
sorunlar
Favoriten