sorunda

listen to the pronunciation of sorunda
Türkisch - Englisch
at issue
In question; under discussion
In disagreement
under discussion, being disputed; in disagreement, in dispute
now in consideration or under discussion; "regarding the matter in hand"
Whenever the parties to a suit come to a point in the pleadings where the disputed issues are defined, they are said to be "at issue" and ready for trial
The time in a lawsuit when the complaining party has stated their claim and the other side has responded with a denial and the matter is ready to be tried
Whenever the parties to a suit come to a point in the pleadings which is affirmed on one side and denied on the other, they are said to be "at issue" and ready for trial
sorun
trouble

I have nothing to do with their troubles. - Onların sorunlarıyla ilgili yapacak bir şeyim yok.

The rich have trouble as well as the poor. - Zenginlerin fakirler kadar sorunu vardır.

sorun
issue

It's not his ability, but his character that is at issue. - Sorun onun yeteneği değil, karakteridir.

Listen to the facts relative to the issue. - Sorunla ilgili gerçekleri dinleyin.

sorun
problem

This could become a big problem. - Bu büyük bir sorun olabilirdi.

There seems to be some genetic problem with this animal. - Bu hayvanın, bazı kalıtsal sorunları varmış gibi görünüyor.

sorun
challenge

This woman is mentally challenged. - Bu kadının zihinsel sorunları var.

I could hardly refuse Tom's challenge. - Tom'un sorununu güçlükle reddedebildim.

sorun
chose

I chose to ignore the problem. - Ben sorunu görmezden gelmeyi seçtim.

sorun
drawback
sorun
complication
sorun
{i} difficulty

I had difficulty working out the problem. - Sorunu çözmede zorluk çektim.

I solved this problem with difficulty. - Ben bu sorunu güçlükle çözdüm.

sorun
problem, question, matter, strife, complication, affair, case problem, mesele
sorun
cause

Tom didn't intend to cause Mary any trouble. - Tom'un niyeti Mary'ye sorun yaratmak değildi.

A traffic accident caused us a lot of trouble. - Bir trafik kazası, bize bir sürü soruna neden oldu.

sorun
{i} grievance
sorun
{i} ill

There are many serious problems in this country. Illegal immigration is not one of them. - Bu ülkede bir hayli ciddi sorunlar var. Yasadışı göç onlardan biri değil.

Illegal immigration is a serious problem. - Yasadışı göç ciddi bir sorundur.

sorun
puzzle
sorun
affair

The Japanese Dentists Association affair is an incident concerning secret donations from the Japanese Dentists Association to Diet members belonging to the LDP. - Japon Diş Hekimleri Birliği sorunu Japon Diş Hekimleri Birliğinden LDP ye ait olan Diyet üyelerine yapılan gizli bağışlarla ilgili bir olaydır.

A new affair is agitating the police administration. - Yeni bir sorun polis yönetimini tahrik ediyor.

sorun
(Bilgisayar) error
sorun
concern

Safety is the primary concern. - Güvenlik birincil sorundur.

Overpopulation is a big concern. - Aşırı nüfus büyük bir sorundur.

sorun
look-out
sorun
(Kanun) dispute

Industrial disputes are still a problem. - Endüstriyel anlaşmazlıklar hala bir sorundur.

sorun
snafu
sorun
(Ticaret) job

As you know, I've lost my job, so I'm having trouble paying all my bills. - Bildiğin gibi, işimi kaybettim, bu yüzden bütün faturalarımı ödemekte sorun yaşıyorum.

Sometimes, many problems and a lot of stress can lead you to quit your job. You must learn how to handle it quickly. - Bazen çok sayıda sorun ve stres, işi bırakmanıza yol açabilir. Çabucak onunla nasıl başa çıkacağınızı öğrenmeniz gerekir.

sorun
worry

Don't worry about it. It's not your problem. - Dert etmeyin. O sizin sorununuz değil.

It's not such a big problem. You're worrying way too much. - O öyle büyük bir sorun değil. Oldukça fazla üzülüyorsun.

sorun
strife
sorun
(Konuşma Dili) a hornet's nest
sorun
(Konuşma Dili) hornets' nest
sorun
case

In case of trouble, please call me. - Sorun olursa, lütfen beni arayın.

I'll always stand by you in case of trouble. - Ben her zaman sorun durumunda hep yanında olacağım.

sorun
question

There is not an answer for your question. - Sorun için cevap yok.

sorun
tribulation
sorun
matter

Tom argued with Mary about the matter. - Tom sorun hakkında Mary ile tartıştı.

Is anything the matter with him? - Onun herhangi bir sorunu mu var?

sorun
business

It's his problem. It's none of my business. - Bu onun sorunu. Benim işim değil.

sorun
{i} funeral
sorun
trouble of
sorun
packet
sorun
proposition
sorun
hurdle

The biggest hurdle for pupils writing the exam was question fourteen. - Sınava giren öğrencilerin en büyük engeli on dördüncü sorundu.

sorun
lookout
sorun
issue , problem
sorun
hangup
sorun
problem, question, matter; issue, point under consideration
sorun
knot
Türkisch - Türkisch

Definition von sorunda im Türkisch Türkisch wörterbuch

Sorun
dava
Sorun
mesele
sorun
Araştırılıp öğrenilmesi, düşünülüp çözümlenmesi, bir sonuca bağlanması gereken durum, mesele, problem
sorun
çözüm bekleyen karmakarışık durum
sorun
Sıkıntı veren durum, dert
sorunda
Favoriten