Definition von sorun im Türkisch Englisch wörterbuch
- trouble
The rich have trouble as well as the poor.
- Zenginlerin fakirler kadar sorunu vardır.
The new government has financial troubles.
- Yeni hükümetin malî sorunları var.
- issue
It's not his ability, but his character that is at issue.
- Sorun onun yeteneği değil, karakteridir.
How do you feel about the issue?
- Sorun hakkında nasıl hissediyorsun?
- problem
This could become a big problem.
- Bu büyük bir sorun olabilirdi.
This problem is worth discussing.
- Bu sorun tartışılmaya değer.
- challenge
This problem is a real challenge.
- Bu mesele gerçek bir sorundur.
I could hardly refuse Tom's challenge.
- Tom'un sorununu güçlükle reddedebildim.
- drawback
- complication
- problem, question, matter, strife, complication, affair, case problem, mesele
- cause
Tom causes me a lot of trouble.
- Tom bana çok sorun çıkarıyor.
He behaves well in school but at home he causes problems.
- O okulda iyi davranıyor ama evde sorunlara neden oluyor.
- puzzle
- affair
A new affair is agitating the police administration.
- Yeni bir sorun polis yönetimini tahrik ediyor.
The Japanese Dentists Association affair is an incident concerning secret donations from the Japanese Dentists Association to Diet members belonging to the LDP.
- Japon Diş Hekimleri Birliği sorunu Japon Diş Hekimleri Birliğinden LDP ye ait olan Diyet üyelerine yapılan gizli bağışlarla ilgili bir olaydır.
- (Bilgisayar) error
- concern
Osteoporosis is more common in advanced age, and is often a concern for post-menopausal women.
- Osteoporoz ileri yaşlarda daha yaygındır ve genellikle menopoz sonrası kadınlar için bir sorundur.
The question doesn't concern me.
- Sorun beni ilgilendirmez.
- look-out
- (Kanun) dispute
Industrial disputes are still a problem.
- Endüstriyel anlaşmazlıklar hala bir sorundur.
- snafu
- (Ticaret) job
By that, Boeing means that there may also have been other problems, but that an accident could have been avoided if the crew had done their job correctly.
- Onunla, Boeing diğer sorunların da olabileceği, ama mürettabat işini doğru şekilde yaparsa bir kazadan kaçınılabileceği anlamına gelir.
Tom didn't have as much trouble finding a job as he thought he would.
- Tom'un olacağını düşündüğü kadar çok bir iş bulma sorunu olmadı.
- worry
You have enough on your mind without worrying about my problems.
- Benim sorunlarım hakkında endişe etmeden senin aklında yeterince var.
Don't worry about such a trivial problem.
- Böyle önemsiz bir sorun hakkında endişelenmeyin.
- strife
- ill
Illegal immigration is a serious problem.
- Yasadışı göç ciddi bir sorundur.
He illustrated the problem with an example.
- Sorunu bir örnekle açıkladı.
- funeral
- packet
- question
There is not an answer for your question.
- Sorun için cevap yok.
- proposition
- hurdle
The biggest hurdle for pupils writing the exam was question fourteen.
- Sınava giren öğrencilerin en büyük engeli on dördüncü sorundu.
- difficulty
He had no difficulty in solving the problem.
- Sorunun çözümünde hiç güçlük çekmedi.
We can get over the problem without difficulty.
- Biz zorluk olmadan sorunun üstesinden gelebiliriz.
- lookout
- issue , problem
- case
You have a serious case of sunburn.
- Senin ciddi bir güneş yanığı sorunun var.
In case of trouble, please call me.
- Sorun olursa, lütfen beni arayın.
- hangup
- grievance
- problem, question, matter; issue, point under consideration
- knot
- chose
I chose to ignore the problem.
- Ben sorunu görmezden gelmeyi seçtim.
- (Konuşma Dili) a hornet's nest
- (Konuşma Dili) hornets' nest
- tribulation
- matter
Is anything the matter with him?
- Onun herhangi bir sorunu mu var?
I would like to talk with you about this matter.
- Bu sorun hakkında seninle konuşmak istiyorum.
- business
It's his problem. It's none of my business.
- Bu onun sorunu. Benim işim değil.
- trouble of
- sorun değil
- No problem
Manpower was no problem.
- İnsan gücü, hiç sorun değildi.
I can do it, no problem.
- Ben yapabilirim, sorun değil.
- sorun değil
- that's ok
If you want to stay at my place when you're in Boston, that's OK.
- Boston'dayken benim evimde kalmak istiyorsan, sorun değil.
If you don't want to tell me, that's OK.
- Bana söylemek istemiyorsan, sorun değil.
- sorun kaynağı
- trouble spot
- sorun çıkarmak
- make a fuss
- sorun analizi
- (Politika, Siyaset) problem analysis
- sorun ağacı
- (Politika, Siyaset) problem tree
- sorun değil
- not at all
- sorun değil
- (deyim) it's all right
- sorun değil
- it's ok
If you don't want to do it, it's OK.
- Bunu yapmak istemiyorsan, sorun değil.
It's OK with me if we barbecue, but I don't like it when smoke gets in my eyes.
- Barbekü yaparsak benim için sorun değil fakat gözlerime duman kaçtığında ondan hoşlanmıyorum.
- sorun değil
- (deyim) that's all right
- sorun gider
- (Bilgisayar) troubleshoot
- sorun giderici
- (Bilgisayar) troubleshooter
- sorun giderme
- (Bilgisayar) troubleshoot
- sorun giderme süreci
- (Ticaret) grievance procedure
- sorun gidermek
- troubleshoot
- sorun hata
- (Bilgisayar) error
- sorun nedir?
- what's the matter?
- sorun tanımlama
- problem description
- sorun yaratan
- troubler
- sorun çöz
- (Bilgisayar) fix a problem
- sorun çözme
- problem solving
- sorun çözme
- trouble shooting
- sorun çözmek
- solve a problem
- sorun çözmek
- resolve a problem
- sorun çıkaran
- bad hat
- sorun çıkaran
- mischief-maker
- sorun çıkaran
- troubler
- sorun çıkaran
- trouble maker
- sorun çıkaran
- troublemaker
- sorun çıkarmak
- raise an issue
- sorun çıkarmak
- stir up trouble
- sorun çıkarmak
- act up
- sorun yaşamak
- to have issues with, to have trouble with
I am having trouble with the car = araba ile sorun yaşıyorum.
- sorun çözmek
- solve an issue
- sorun başlığı
- (Bilgisayar) problem title
- sorun betimi
- problem description
- sorun bulundu
- (Bilgisayar) problem found
- sorun dili
- problem language
- sorun doğurmak
- cause a problem
- sorun gidericiler
- (Bilgisayar) troubleshooters
- sorun haline getirmek
- turn it into a problem
- sorun haline getirmek
- turn it into a big deal
- sorun kimliği
- (Bilgisayar) problem id
- sorun oluşmak
- (problem) to occur
- sorun oluşmak
- (problem) to arise
- sorun oluşmak
- (problem) to come up
- sorun parada değil
- money is no object
- sorun programı
- problem program
- sorun tanımı
- problem definition
- sorun yaratan
- headachy
- sorun yaratan
- problem
- sorun yaratma
- trouble-making
- sorun yaratma
- problems can arise
- sorun yaratmak
- to make difficulties
- sorun yaratır mı
- is it ok
- sorun yaşamak
- have problem
- sorun yaşamak
- have a trouble
- sorun yönetimi
- (Ticaret) issues management
- sorun çözmeli pazarlama
- (Turizm) problem solving marketing
- sorun çözücü diplomasi
- (Politika, Siyaset) conflict-resolution diplomacy
- sorun çözücü uygulamalar
- problem-solving type exercise
- sorun çıkaran kimse
- troublemaker
- sorun çıkarmak
- to stir up trouble, to act up
- sosyal sorun
- social problem
- gayret gerektiren (sorun vb)
- challenging
- ekonomik sorun
- (Ticaret) economic problem
- engel sorun
- hurdle
- sorun yaratmak
- pose a problem
- sorun yok
- all good
- yeni sorun
- complication
- zor sorun
- teaser
- önemli sorun
- important problem
- sorun çıkarmak
- play up
- (sorun) çözmek
- get out
- sorun değil
- that is all right
- sorun olmak
- be in troubles
- sorun yok
- everything is alright
- sorunlar
- problems
The basements of the houses are likely to have problems.
- Evlerin bodrumlarının sorunları olması muhtemeldir.
On TV someone with a serious look on his face is talking about the problems of our country's future.
- Televizyonda, yüzünde ciddi bir görünümü olan birisi ülkemizin geleceği ile ilgili sorunlar hakkında konuşuyor.
- sorunlar
- issues
- asıl sorun
- the name of the game, main point
- ateşlemede bir sorun var
- There is something wrong with the ignition
- bayrağa yönelik sorun
- (Bilgisayar,Teknik) flag oriented problem
- benzin pompasında bir sorun var
- There is something wrong with the fuel pump
- bilinmeyen sorun
- (Bilgisayar) unknown problem
- bir sorun mu var
- Something wrong
- bütün sorun
- the whole issue
- ciddi bir sorun olduğunu mu düşünüyorsunuz
- Do you think it is serious
- elektrik sisteminde bir sorun var
- There is something wrong with the electrical system
- etik bir sorun
- an ethical problem
- flaşörde bir sorun var
- There is something wrong with the blinker
- herhangi bir sorun olduğu takdirde arayabileceğim birkaç numara verin lütfen
- Please give me some numbers to call in case of trouble
- hukuki sorun
- (Kanun) question of law
- kapı kolunda bir sorun var
- There is something wrong with the door handle
- lütfen müşteri hizmetlerine sorun
- Please ask customer service
- maddi sorun
- financial difficulty
- maddi sorun
- (Kanun) question of fact
- maddi sorun
- financial problem
- maddi sorun
- financial trouble
- regresyon analizinde bir sorun
- (Ticaret) multicollinearity
- starterde bir sorun var
- There is something wrong with the starter
- söz konusu olan sorun
- the case in point
- temel sorun
- primary concern
- vantilatör kayışında bir sorun var
- There is something wrong with the fan belt
- vantilatörde bir sorun var
- There is something wrong with the fan
- vites kolunda bir sorun var
- There is something wrong with the gear shift
- vites kutusunda bir sorun var
- There is something wrong with the transmission
- viteste bir sorun var
- There is something wrong with the gears
- yazılım sorun raporu
- (Askeri) software problem report
- yağ basıncında bir sorun var
- There is something wrong with the oil pressure
- çözümü zor sorun
- brain twister