Definition von sorun im Türkisch Englisch wörterbuch
- trouble
I have nothing to do with their troubles.
- Onların sorunlarıyla ilgili yapacak bir şeyim yok.
The trouble is that my son does not want to go to school.
- Sorun oğlumun okula gitmek istememesidir.
- issue
His vote would decide the issue.
- Onun oyu sorunu belirleyecekti.
Listen to the facts relative to the issue.
- Sorunla ilgili gerçekleri dinleyin.
- problem
This problem is worth discussing.
- Bu sorun tartışılmaya değer.
There seems to be some genetic problem with this animal.
- Bu hayvanın, bazı kalıtsal sorunları varmış gibi görünüyor.
- challenge
This problem is a real challenge.
- Bu mesele gerçek bir sorundur.
This woman is mentally challenged.
- Bu kadının zihinsel sorunları var.
- drawback
- complication
- problem, question, matter, strife, complication, affair, case problem, mesele
- cause
He behaves well in school but at home he causes problems.
- O okulda iyi davranıyor ama evde sorunlara neden oluyor.
Whoever causes trouble will be the victim of the trouble.
- Soruna sebep olan sorunun kurbanı olacaktır.
- puzzle
- affair
The Japanese Dentists Association affair is an incident concerning secret donations from the Japanese Dentists Association to Diet members belonging to the LDP.
- Japon Diş Hekimleri Birliği sorunu Japon Diş Hekimleri Birliğinden LDP ye ait olan Diyet üyelerine yapılan gizli bağışlarla ilgili bir olaydır.
A new affair is agitating the police administration.
- Yeni bir sorun polis yönetimini tahrik ediyor.
- (Bilgisayar) error
- concern
The question doesn't concern me.
- Sorun beni ilgilendirmez.
Osteoporosis is more common in advanced age, and is often a concern for post-menopausal women.
- Osteoporoz ileri yaşlarda daha yaygındır ve genellikle menopoz sonrası kadınlar için bir sorundur.
- look-out
- (Kanun) dispute
Industrial disputes are still a problem.
- Endüstriyel anlaşmazlıklar hala bir sorundur.
- snafu
- (Ticaret) job
By that, Boeing means that there may also have been other problems, but that an accident could have been avoided if the crew had done their job correctly.
- Onunla, Boeing diğer sorunların da olabileceği, ama mürettabat işini doğru şekilde yaparsa bir kazadan kaçınılabileceği anlamına gelir.
My job is to anticipate problems.
- Benim işim sorunları öngörmek.
- worry
Don't worry about such a trivial problem.
- Böyle önemsiz bir sorun hakkında endişelenmeyin.
Don't worry. There's nothing wrong with you.
- Endişelenmeyin. Sizde bir sorun yok.
- strife
- ill
There are many serious problems in this country. Illegal immigration is not one of them.
- Bu ülkede bir hayli ciddi sorunlar var. Yasadışı göç onlardan biri değil.
Illegal immigration is a serious problem.
- Yasadışı göç ciddi bir sorundur.
- funeral
- packet
- question
There is not an answer for your question.
- Sorun için cevap yok.
- proposition
- hurdle
The biggest hurdle for pupils writing the exam was question fourteen.
- Sınava giren öğrencilerin en büyük engeli on dördüncü sorundu.
- difficulty
I had difficulty in making myself understood in French.
- Derdimi Fransızca anlatmada sorun yaşadım.
He had no difficulty in solving the problem.
- Sorunun çözümünde hiç güçlük çekmedi.
- lookout
- issue , problem
- case
You have a serious case of sunburn.
- Senin ciddi bir güneş yanığı sorunun var.
I always rely on him in case there's a problem.
- Bir sorun olması durumunda her zaman ona güvenirim.
- hangup
- grievance
- problem, question, matter; issue, point under consideration
- knot
- chose
I chose to ignore the problem.
- Ben sorunu görmezden gelmeyi seçtim.
- (Konuşma Dili) a hornet's nest
- (Konuşma Dili) hornets' nest
- tribulation
- matter
Is anything the matter with him?
- Onun herhangi bir sorunu mu var?
Would you please check this matter with your bank?
- Lütfen bu sorunu bankanızla birlikte gözden geçirir misiniz?
- business
It's his problem. It's none of my business.
- Bu onun sorunu. Benim işim değil.
- trouble of
- sorun değil
- No problem
Like I said, no problem.
- Söylediğim gibi, sorun değil.
Manpower was no problem.
- İnsan gücü, hiç sorun değildi.
- sorun değil
- that's ok
If you want to stay at my place when you're in Boston, that's OK.
- Boston'dayken benim evimde kalmak istiyorsan, sorun değil.
If you don't want to tell me, that's OK.
- Bana söylemek istemiyorsan, sorun değil.
- sorun kaynağı
- trouble spot
- sorun çıkarmak
- make a fuss
- sorun analizi
- (Politika, Siyaset) problem analysis
- sorun ağacı
- (Politika, Siyaset) problem tree
- sorun değil
- not at all
- sorun değil
- (deyim) it's all right
- sorun değil
- it's ok
It's OK with me if we barbecue, but I don't like it when smoke gets in my eyes.
- Barbekü yaparsak benim için sorun değil fakat gözlerime duman kaçtığında ondan hoşlanmıyorum.
I assume that it's okay with you if I take one of them.
- Sanırım onlardan birini alırsam senin için sorun değil.
- sorun değil
- (deyim) that's all right
- sorun gider
- (Bilgisayar) troubleshoot
- sorun giderici
- (Bilgisayar) troubleshooter
- sorun giderme
- (Bilgisayar) troubleshoot
- sorun giderme süreci
- (Ticaret) grievance procedure
- sorun gidermek
- troubleshoot
- sorun hata
- (Bilgisayar) error
- sorun nedir?
- what's the matter?
- sorun tanımlama
- problem description
- sorun yaratan
- troubler
- sorun çöz
- (Bilgisayar) fix a problem
- sorun çözme
- problem solving
- sorun çözme
- trouble shooting
- sorun çözmek
- solve a problem
- sorun çözmek
- resolve a problem
- sorun çıkaran
- bad hat
- sorun çıkaran
- mischief-maker
- sorun çıkaran
- troubler
- sorun çıkaran
- trouble maker
- sorun çıkaran
- troublemaker
- sorun çıkarmak
- raise an issue
- sorun çıkarmak
- stir up trouble
- sorun çıkarmak
- act up
- sorun yaşamak
- to have issues with, to have trouble with
I am having trouble with the car = araba ile sorun yaşıyorum.
- sorun çözmek
- solve an issue
- sorun başlığı
- (Bilgisayar) problem title
- sorun betimi
- problem description
- sorun bulundu
- (Bilgisayar) problem found
- sorun dili
- problem language
- sorun doğurmak
- cause a problem
- sorun gidericiler
- (Bilgisayar) troubleshooters
- sorun haline getirmek
- turn it into a problem
- sorun haline getirmek
- turn it into a big deal
- sorun kimliği
- (Bilgisayar) problem id
- sorun oluşmak
- (problem) to occur
- sorun oluşmak
- (problem) to arise
- sorun oluşmak
- (problem) to come up
- sorun parada değil
- money is no object
- sorun programı
- problem program
- sorun tanımı
- problem definition
- sorun yaratan
- headachy
- sorun yaratan
- problem
- sorun yaratma
- trouble-making
- sorun yaratma
- problems can arise
- sorun yaratmak
- to make difficulties
- sorun yaratır mı
- is it ok
- sorun yaşamak
- have problem
- sorun yaşamak
- have a trouble
- sorun yönetimi
- (Ticaret) issues management
- sorun çözmeli pazarlama
- (Turizm) problem solving marketing
- sorun çözücü diplomasi
- (Politika, Siyaset) conflict-resolution diplomacy
- sorun çözücü uygulamalar
- problem-solving type exercise
- sorun çıkaran kimse
- troublemaker
- sorun çıkarmak
- to stir up trouble, to act up
- sosyal sorun
- social problem
- gayret gerektiren (sorun vb)
- challenging
- ekonomik sorun
- (Ticaret) economic problem
- engel sorun
- hurdle
- sorun yaratmak
- pose a problem
- sorun yok
- all good
- yeni sorun
- complication
- zor sorun
- teaser
- önemli sorun
- important problem
- sorun çıkarmak
- play up
- (sorun) çözmek
- get out
- sorun değil
- that is all right
- sorun olmak
- be in troubles
- sorun yok
- everything is alright
- sorunlar
- problems
He behaves well in school but at home he causes problems.
- O okulda iyi davranıyor ama evde sorunlara neden oluyor.
The basements of the houses are likely to have problems.
- Evlerin bodrumlarının sorunları olması muhtemeldir.
- sorunlar
- issues
- asıl sorun
- the name of the game, main point
- ateşlemede bir sorun var
- There is something wrong with the ignition
- bayrağa yönelik sorun
- (Bilgisayar,Teknik) flag oriented problem
- benzin pompasında bir sorun var
- There is something wrong with the fuel pump
- bilinmeyen sorun
- (Bilgisayar) unknown problem
- bir sorun mu var
- Something wrong
- bütün sorun
- the whole issue
- ciddi bir sorun olduğunu mu düşünüyorsunuz
- Do you think it is serious
- elektrik sisteminde bir sorun var
- There is something wrong with the electrical system
- etik bir sorun
- an ethical problem
- flaşörde bir sorun var
- There is something wrong with the blinker
- herhangi bir sorun olduğu takdirde arayabileceğim birkaç numara verin lütfen
- Please give me some numbers to call in case of trouble
- hukuki sorun
- (Kanun) question of law
- kapı kolunda bir sorun var
- There is something wrong with the door handle
- lütfen müşteri hizmetlerine sorun
- Please ask customer service
- maddi sorun
- financial difficulty
- maddi sorun
- (Kanun) question of fact
- maddi sorun
- financial problem
- maddi sorun
- financial trouble
- regresyon analizinde bir sorun
- (Ticaret) multicollinearity
- starterde bir sorun var
- There is something wrong with the starter
- söz konusu olan sorun
- the case in point
- temel sorun
- primary concern
- vantilatör kayışında bir sorun var
- There is something wrong with the fan belt
- vantilatörde bir sorun var
- There is something wrong with the fan
- vites kolunda bir sorun var
- There is something wrong with the gear shift
- vites kutusunda bir sorun var
- There is something wrong with the transmission
- viteste bir sorun var
- There is something wrong with the gears
- yazılım sorun raporu
- (Askeri) software problem report
- yağ basıncında bir sorun var
- There is something wrong with the oil pressure
- çözümü zor sorun
- brain twister