Tokyo'da her çeşit millet yaşar.
- All sorts of people live in Tokyo.
Ne çeşit bir evin var?
- What sort of house do you have?
Biz ne tür bir tehlikedeyiz?
- What sort of danger are we in?
O tür şeyi ne tip insan yapardı?
- What sort of person would do that kind of thing?
O tür şeyi ne tip insan yapardı?
- What sort of person would do that kind of thing?
O, bilinen bir insan tipi.
- He is a common sort of man.
O, evrakları sınıflandırmayı bitirdi.
- He finished sorting the papers.
Postacı her sabah postaları sınıflandırır.
- The postmen sort the mail each morning.
Onun kağıtlarını ayıklamak için birkaç gün harcadım.
- I spent several days sorting through her papers.
Tom, birkaç şeyi tasnif etmesi gerektiğini söyledi.
- Tom said he needed to sort a few things out.
Son olarak bunu tasnif etmeni istiyorum.
- I want to sort this out once and for all.
Biz öğrencilerin isimlerini alfabetik olarak sıralamalıyız.
- We ought to sort the students' names alphabetically.
Bütün bagajımızı tasnif etmek uzun bir süre aldı.
- It took quite a while to sort out all our luggage.
Hiç kimsenin o tür şey için zamanı yoktu.
- No one has time for that sort of thing.
O, dosyaları alfabetik olarak sıraladı.
- She sorted the files in alphabetical order.
Biz öğrencilerin isimlerini alfabetik olarak sıralamalıyız.
- We ought to sort the students' names alphabetically.
Ona böyle bir şey söylemen oldukça saçma.
- It's quite absurd of you to tell her that sort of thing.
Bu yer oldukça romantik.
- This place is sort of romantic.
I had a sort of my cupboard.