Savaş, barış getirmez. Tam tersine, o acı ve keder getirir.
- War doesn't bring on peace; on the contrary, it brings pains and grief on both sides.
Bu sana keder getirecektir.
- This will bring you to grief.
Onlar kederli bir şekilde sessizdi.
- They were sorrowfully silent.
Mary kederli bir şekilde babasını gömdü.
- Mary sorrowfully buried her father.
Joy üzüntüden altüst olmuştu.
- Joy was mingled with sorrow.
Ne mutluluk ne de üzüntü sonsuza kadar sürebilir.
- Neither joy nor sorrow can last forever.
Onun için hepimiz büyük acı duyduk.
- We all felt great sorrow for him.
Başkalarının acı ve mutluluğu, bizim kendi acı ve mutluluğumuzdur.
- The happiness and sorrow of others is happiness and sorrow of our own.
İkimiz olduktan sonra, bütün bu hüzünler, sıcak bir yakınlaşma için bahanedir.
- As long as we're together, all the sorrow is nothing but an occasion to become closer.
Herkes acıyla farklı şekilde baş eder.
- Everybody deals with grief differently.
Acılar ha demeyle dinmez.
- You cannot put time limits on grief.
Kız üzüntüye yenik düştü.
- The girl was overcome with grief.
Umarım ülkeyi terk etmeye çalışırken bu olay size bir üzüntüye neden olmaz.
- I hope that incident won't cause you any grief when you try to leave the country.
O felaketten kurtulmaya çalışmak yerine kederi içinde debeleniyor gibi görünüyordu.
- She seemed to be wallowing in her grief instead of trying to recover from the disaster.
Sevinmek, üzülmenin karşıtıdır.
- Delight is the opposite of sorrow.
Sorrow not, sir,’ says he, ‘like those without hope.’.