God's will is unquestionable.
- Allah'ın isteği sorgulanamaz.
That's an unquestionable fact.
- Bu sorgulanamaz bir gerçek.
I would never question his honesty.
- Onun dürüstlüğünü asla sorgulamadım.
The police questioned him closely.
- Polisler onu yakından sorguladı.
You weren't interrogated today, right?
- Bugün sorgulanmadın, değil mi?
The police interrogated Tom for three hours.
- Polis, Tom'u üç saat boyunca sorguladı.
Some board members questioned his ability to run the corporation.
- Bazı yönetim kurulu üyeleri onun şirketi işletme yeteneğini sorguladı.
Have you questioned them?
- Onları sorguladın mı?
Tom looked questioningly at Mary.
- Tom Mary'ye sorgulayarak baktı.
The police detained several suspects for questioning.
- Polis sorgulama için birçok şüpheliyi göz altına aldı.