You must not jump to conclusions.
- Sonuçlara atlamamalısın.
Let's forget everything about that conclusion.
- Bu sonuç hakkında her şeyi unutalım.
On the whole I am satisfied with the result.
- Bütün olarak ben sonuçtan memnunum.
The situation resulted in violence.
- Durum şiddetle sonuçlandı.
He who makes the mistake bears the consequences.
- Hata yapan sonuçlarına katlanır.
Tom had no choice except to accept the consequences.
- Tom'un sonuçları kabul etmekten başka seçeneği yoktu.
Our research indicates that such outcomes are becoming more common in this age group.
- Araştırmamız bu tür sonuçların bu yaş grubunda daha yaygın hale gelmekte olduğunu göstermektedir.
He understood the negative outcomes of being wasteful.
- O, savurgan olmanın olumsuz sonuçlarını anladı.
I hope everything will turn out well in the end.
- Sonunda her şeyin iyi sonuçlanacağını ümit ediyorum.
He tried to kill himself but it ended in failure.
- O, kendini öldürmeye çalıştı fakat o başarısızlıkla sonuçlandı.
He said to himself, Will this operation result in success?
- Kendi kendine şöyle dedi: Bu operasyon başarıyla sonuçlanacak mı?
I'm sure your efforts will result in success.
- Çabalarının başarıyla sonuçlanacağından eminim.
The efforts brought about no effect.
- Çabalar sonuç getirmedi.
Cause and effect react upon each other.
- Sebep ve sonuç birbirlerine tepki yaparlar.
Tom's strength training began to show results.
- Tom'un güç antrenmanı sonuçları göstermeye başladı.
The results of Tom's biopsy show that the tumor is cancerous.
- Tom'un biyopsi sonuçlarına göre, tümör kanserlidir.
You've always known that eventually everyone would find out.
- Sonuçta herkesin öğreneceğini sen her zaman biliyordun.
Eventually it was possible to find a really satisfactory solution.
- Sonunda gerçekten tatmin edici bir sonuç bulmak mümkündü.
The European Union is set up with the aim of ending the frequent and bloody wars between neighbours, which culminated in the Second World War.
- Avrupa Birliği, ikinci dünya savaşı ile sonuçlanan sık ve kanlı komşu devletler arasındaki savaşları bitirme amacıyla kuruldu.
All in all, how many different schools have you attended?
- Sonuçta, kaç tane farklı okula devam ettin?
Apply two coats of the paint for a good finish.
- İyi bir sonuç için iki tabaka boya uygula.
Sami didn't fully understand the ramifications of his actions.
- Sami kendi eylemlerinin sonuçlarını tam olarak anlamadı.
Let's stop this fruitless argument.
- Bu sonuçsuz argümanı bırakalım.
Your effort will surely bear fruit.
- Çabanız mutlaka sonuç verecek.
Eventually it was possible to find a really satisfactory solution.
- Sonunda gerçekten tatmin edici bir sonuç bulmak mümkündü.
Tom should eventually have enough money to buy Mary a diamond ring.
- Tom'un sonuçta Mary'ye elmas bir yüzük alması için yeterli parası olmalıydı.
She's still a child after all.
- Sonuçta o hâlâ bir çocuk.
Sami had a relationship that resulted in a child.
- Sami'nin bir çocukla sonuçlanan bir ilişkisi vardı.
Maria is always making hasty decisions, forgetting about the consequences.
- Maria sonuçları unutarak her zaman aceleci kararlar veriyor.
This decision had important results.
- Bu kararın önemli sonuçları vardı.
The election results were extremely close.
- Seçim sonuçları son derece yakın.
Such international cooperation produced great results.
- Böyle uluslararası birleşme harika sonuçlar doğurdu.
After all, their form of transport produces no pollution at all.
- Sonuçta, onların ulaşım formu hiç kirlilik üretmez.
I want to summarize the content of the presentation and draw a conclusion.
- Sunumun içeriğini özetlemek ve bir sonuç çıkarmak istiyorum.
So ultimately, with Tatoeba we are only building the foundations… to make the Web a better place for language learning.
- Yani sonuçta, Web'i dil öğrenmede daha iyi bir yer yapmak için biz Tatoeba ile sadece temelleri inşa ediyoruz.
Such considerations ultimately had no effect on their final decision.
- Bu tür düşüncelerin sonuçta onların nihai kararı üzerinde herhangi bir etkisi olmamıştır.