sonu

listen to the pronunciation of sonu
Türkisch - Englisch
end of

The boss told his secretary to come up with a good idea by the end of the week. - Patron sekreterine hafta sonuna kadar iyi bir fikirle gelmesini söyledi.

The nervous girl is in the habit of chewing the end of her pencil. - Yaramaz kız kaleminin sonunu çiğneme alışkanlığı içinde.

(Bilgisayar) through

The storm eventually blew through. - Fırtına sonunda dindi.

It is important that a lawyer should leave no stone unturned even on minor points and harp on the same subject to achieve a break through in an impasse. - Bir avukatın zor bir durumda küçük konularda bile her taşın altına bakması ve aynı konuda sonuca ulaşmak için ısrarla belirtmesi önemlidir.

(Bilgisayar) ends with
(Bilgisayar) ends

Tom and Mary struggled to make ends meet. - Tom ve Mary sonunda kavuşabilmek için savaştılar.

rowen
hafta sonu
weekend

In most countries, with the exception of the Arab countries and Israel, Saturday and Sunday are defined as the weekend. - Birçok ülkede, Arap ülkeleri ve İsrail hariç genellikle Cumartesi ve Pazar, hafta sonu günleri olarak ilan edilmiştir.

I have to buy a car this weekend. - Bu hafta sonu bir araba almak zorundayım.

son
ultimate

The argument is rigorous and coherent but ultimately unconvincing. - Bu tartışma titiz ve tutarlı ama sonuçta inandırıcı.

Ultimately, he ended up going to school. - Sonuçta, okula gitmeye son verdi.

son
recent

Recently, they have not been giving her her paycheck on time. - Son zamanlarda, ona maaş çekini zamanında vermiyorlar.

I've been sluggish recently. - Son zamanlarda tembelleştim.

son
end

The international language Esperanto appeared in public at the end of 1887. - Uluslararası dil Esperanto, 1887'nin sonlarında herkese gösterildi.

In the near future, we will be able to put an end to AIDS. - Yakın gelecekte, AIDS'e son verebileceğiz.

son
{s} latest

His latest novel is well worth reading. - Onun en son romanı okumaya değer.

Kelly's latest book appeared last week. - Kelly'nin son kitabı geçen hafta çıktı.

son
last

The last time I went to China, I visited Shanghai. - Çin'e gittiğim en son zaman, Şangay'ı ziyaret ettim.

The last straw breaks the camel's back. - Devenin belini kıran son saman çöpü.

son
final

I haven't read the final page of the novel yet. - Romanın son sayfasını henüz okumadım.

Finally we have learned the truth. - Sonunda,gerçeği öğrendik.

sonu gelmeyen
everlasting
sonu olmayan
endless
sonu belirsiz iş
leap in the dark
sonu damgası
(Bilgisayar) end-of-character
sonu damgası
(Bilgisayar) end of character
sonu eklemek
append
sonu gelmek
break up
sonu gelmeyen
(deyim) no end
sonu olmayan
immense
sonu olmayan şey
blind-alley
sonu olan
finite
Sonu iyi biten herşey iyidir
(Atasözü) All is well that ends well
sonu olma
finiteness
sonu.
end
sonu açık alım
(Askeri) blanket open end case
sonu açık sipariş mukavelesi
(Askeri) blanket purchase agreement
sonu bağlımlı
(Dilbilim) enclitic
sonu belirsiz atılım
leap in the dark
sonu fena olacak
there is the deuce to pay
sonu geldi
his doom is sealed
sonu gelmeyen
prolix
sonu gelmez lâf
no end of talk
sonu gelmezlik
infiniteness
sonu kötü olmak
come to a bad end
sonu olmak
be curtains for smb
sonu olmak
put the lid on smth
sonu olmayan
dead end
sonu olmayan
blind alley
sonu olmayan şey
blind alley
sonu olmayarak
ad infinitum
son
finish

Apply two coats of the paint for a good finish. - İyi bir sonuç için iki tabaka boya uygula.

I'll come over after I finish the work. - İşi bitirdikten sonra uğrayacağım.

son
result

On the whole I am satisfied with the result. - Bütün olarak ben sonuçtan memnunum.

If you divide any number by zero, the result is undefined. - Eğer herhangi bir sayıyı sıfıra bölerseniz, sonuç tanımsızdır.

son
conclusion

What led you to this conclusion? - Seni bu sonuca götüren nedir?

The conclusion reached by a study is People who think their feet are smelly, have smelly feet; people who think they aren't, don't. - Bir çalışma ile ulaşılan sonuç ayaklarının pis koktuğunu düşünen insanların kötü kokan ayakları vardır; ayaklarının kötü kokmadığını düşünen insanların yoktur.

hafta sonu
week-end
hafta sonu yapılan
weekend
son
supreme

It made me supremely happy. - Bu beni son derece mutlu etti.

son
last; recent; latest; final; definitive; last; end, conclusion, close; ending; final; expiration; end, death; result; breakup; placenta, afterbirth
son
{i} close

He went to the store at the last minute, just before it closed. - O, tam kapanmadan önce, o son dakikada dükkâna gitti.

The store is closed until further notice. - Bir sonraki duyuruya kadar mağaza kapalı.

son
{s} late

In late August, the Allied forces captured Paris. - Ağustos ayı sonlarında İtilâf Devletleri, Paris'i ele geçirdi.

He returned home three hours later. - Üç saat sonra eve geri döndü.

son
{i} ending

He talked about ending the war in Korea. - Kore'deki savaşa son verme hakkında konuştu.

The small car boom is ending. - Küçük araba artışı sona eriyor.

vade sonu getirisi
(Ticaret) yield to maturity
Son
to
bölüm sonu
(Bilgisayar) end of section
dosya sonu
(Elektrik, Elektronik) end-of-file
hafta sonu
weekend day
hafta sonu okulları
(Eğitim) weekend college
hafta sonu tatili
weekend holiday
harcama sonu kontrolü
(Askeri) post-audit
kampanya sonu
(Bilgisayar) ending date
kullanma süresi sonu
(Bilgisayar) expired on
kısım sonu
(Bilgisayar) end of section
liste sonu
(Bilgisayar) end of list
oturum sonu
(Bilgisayar) end of session
program sonu
(Bilgisayar) end of program
sayfa sonu
(Bilgisayar) break
sayfa sonu
(Bilgisayar) end page
son
bottom

Tom found the wallet he thought he'd lost after searching the house from top to bottom. - Evi baştan aşağı aradıktan sonra Tom, kaybettiğini düşündüğü cüzdanı buldu.

Tom sat at the bottom of the stairs wondering what he should do next. - Tom daha sonra ne yapması gerektiğini merak ederek merdivenlerin alt kısmında oturdu.

son
(Bilgisayar) in the last

Advances in science and technology and other areas of society in the last 100 years have brought to the quality of life both advantages and disadvantages. - Son 100 yılın bilim ve teknoloji ve topluluğun diğer alanlarındaki gelişmeler hayat kalitesine hem avantajlar hem de dezavantajlar getirdi.

This town hasn't changed much in the last ten years. - Bu kasaba son on yıl içerisinde çok fazla değişmedi.

son
lattermost
son
cross-section
son
foot

When I was 17, I injured myself playing football. I collided with someone and as a result of this I broke some of my teeth. - 17 yaşındayken, futbol oynarken kendimi yaraladım. Birisiyle çarpıştım ve bunun sonucu olarak dişlerimden bazılarını kırdım.

We will play football after school. - Okuldan sonra futbol oynayacağız.

son
kiss-off
son
tail
son
(deyim) fag-end
son
end-all
son
lag end
son
all in all

All in all, how many different schools have you attended? - Sonuçta, kaç tane farklı okula devam ettin?

All in all, after ten years of searching, my friend got married to a girl from the Slantsy region. - Her şeyi düşünerek, on yıllık araştırmadan sonra, arkadaşım Slantsy bölgesinden bir kızla evlendi.

son
aftermath
son
culminate

The European Union is set up with the aim of ending the frequent and bloody wars between neighbours, which culminated in the Second World War. - Avrupa Birliği, ikinci dünya savaşı ile sonuçlanan sık ve kanlı komşu devletler arasındaki savaşları bitirme amacıyla kuruldu.

The celebrations culminated in a spectacular fireworks display. - Kutlamalar muhteşem bir havai fişek gösterisi ile sonuçlandı.

son
expiree
son
death

You shouldn't sleep with a coal stove on because it releases a very toxic gas called carbon monoxide. Sleeping with a coal stove running may result in death. - Kömür sobasıyla uyumamalısınız. Çünkü karbonmonoksit olarak adlandırılan çok zehirli bir gaz içerir. Kömür sobasıyla uyumak ölümle sonuçlanabilir.

He took charge of the firm after his father's death. - O, babasının ölümünden sonra firmanın sorumluluğunu üstüne aldı.

son
tip
son
inappellable
son
expire

My driver's license will expire next week. - Ehliyetimin süresi gelecek hafta sona eriyor.

If your visa expires, you must leave China. - Vizen sona ererse Çin'i terk etmek zorundasın.

son
breakup
son
(Tıp) secundines
son
the last

Saturday is the last day of the week. - Cumartesi, haftanın son günüdür.

The last straw breaks the camel's back. - Devenin belini kıran son saman çöpü.

son
terminatory
son
firm

He took charge of the firm after his father's death. - Babasının ölümünden sonra firmanın sorumluluğunu o aldı.

Last summer, I finally left the firm that I had joined twelve years before. - Geçen yaz, sonunda on iki yıl önce katılmış olduğum firmadan ayrıldım.

son
concluding

I was too hasty in concluding that he was lying. - Onun yalan söylediği sonucuna varmada çok aceleci davrandım.

Members of the board will meet for a concluding session on March 27, 2013. - Yönetim kurulu üyeleri, 27 Mart 2013 tarihinde bir sonuç oturumu için bir araya gelecek.

son
utter

He was utterly perplexed. - O son derece şaşırmıştı.

The nineties generation in tennis has been utterly useless so far, exasperated fans say. - Teniste doksanlı nesil şimdiye kadar son derece başarısız oldu, kızgın hayranlar söylüyor.

son
desistence
son
(Tıp) sone

I heard there were many double suicides in Sonezaki. - Sonezaki'de birçok çift intihar olduğunu duydum.

Monica Sone was a Japanese-American writer. - Monica Sone, Japon asıllı Amerikalı bir yazardı.

son
lag
son
water

I don't feel well after drinking that water. - Ben o suyu içtikten sonra, iyi hissetmiyorum.

I needn't have watered the flowers. Just after I finished, it started raining. - Çiçekleri sulamama gerek yoktu. Bitirdikten hemen sonra yağmur yağmaya başladı.

son
desition
son
(Denizbilim) boundary
son
{i} sunset

We arrived about forty-five minutes after sunset. - Gün batımından yaklaşık kırk beş dakika sonra vardık.

It got cold after sunset. - Gün batımından sonra hava soğudu.

süre sonu
due date
süre sonu
(Bilgisayar) expiry time
süre sonu
deadline
süre sonu
(Bilgisayar) expiration date
süre sonu
(Bilgisayar) after
süre sonu
(Bilgisayar) expires
tahrik sonu
drive end
vade sonu
(Ticaret) expiration
vade sonu
(Ticaret) expiry date
vade sonu
(Kanun,Ticaret) deadline
vade sonu
(Ticaret) expiry
vade sonu değeri
(Ticaret) maturity value
vade sonu tarihi
(Ticaret) expiry date
yolun sonu
(Telekom) end of life
yıl sonu
year-end

Sending year-end gifts is one of the customs peculiar to Japan. - Yıl sonu hediyeleri gönderme Japonya'ya özgü geleneklerden biridir.

son
expiration
son
crucial

The first minutes after a heart attack are crucial. - Bir kalp krizinden sonra ilk dakikalar çok önemlidir.

son
sequel
son
latter

Love is above money. The latter can't give as much happiness as the former. - Sevgi paranın üstündedir. Sonraki önceki kadar çok mutluluk veremez.

The end of which there were two little sketches of rhetoric and logic, the latter finishing with a specimen of a dispute in the Socratic method. - Onun sonunda konuşma sanatı ve mantık ile ilgili , Socrates metodunda herhangi bir anlaşmazlık örneği ile biten ikincisinin sonunda iki küçük skeç vardı.

son
termination
son
terminal

Sami learned he had terminal cancer. - Sami son aşamada bir kanseri olduğunu öğrendi.

son
closure
son
top end
son
culmination
son
doom

They fled the doomed company like rats deserting a sinking ship. - Onlar sonu gelmiş şirketten, batan gemiyi terk eden fareler gibi kaçtılar.

son
extreme

Tom is extremely busy now. - Tom şimdi son derece meşgul.

Tom is extremely thankful to Mary for her help. - Tom Mary'ye onun yardımı için son derece minnettar.

son
{s} farewell
süre sonu
expiration
gecenin sonu
The end of the night
son
last of
son
by the end

Tom can expect to hear from us by the end of the month. - Tom gelecek ayın sonuna kadar bizden haber almayı bekleyebilir.

The boss told his secretary to come up with a good idea by the end of the week. - Patron sekreterine hafta sonuna kadar iyi bir fikirle gelmesini söyledi.

yolun sonu
Decline, the other end of the road
adres sonu
(Bilgisayar) end of address
akşam alacakaranlık sonu
(Askeri) end evening civil twilight
alan sonu işareti
end-of-field mark
alâşrm sonu
all clear
bant sonu
(Elektrik, Elektronik) end of physical tape
bağlantının sonu
(Askeri) end of link
belge sonu
(Bilgisayar) end of document
belge sonu
(Bilgisayar) end document
bildirim süre sonu
(Bilgisayar) expirations ack
birim sonu
(Bilgisayar) end of volume
bobin sonu
end of reel
denetleme sonu
(Bilgisayar) end check
dosya sonu
end of file
dosya sonu işareti
end-of-file mark
dönem bitimi, dönem sonu
(Hukuk) end of period
dönem sonu
end of term
dönem sonu
end of period
dönem sonu tatili
termtime
dünyanın sonu
the day of doom
dünyanın sonu ve öbür dünyayı anlatan bilim dalı
eschatology
el ile satır sonu
(Bilgisayar) manual line break
el ile sayfa sonu
(Bilgisayar) manual pagebreak
el ile sayfa sonu
(Bilgisayar) manual page break
eni sonu
the long and the short of it
faaliyet sonu raporu; faaliyet sonu incelemesi
(Askeri) after action report; after action review
form alanı sonu
(Bilgisayar) end form field
geçen hafta sonu
last weekend
geçerlilik sonu
expiration date
geçerlilik sonu
pull date
gönderme sonu
end of transmission
hafta sonu boyunca
over the weekend
hafta sonu etkinliği
weekend activity
hafta sonu etkinliği
weekend event
hafta sonu için
per weekend
hafta sonu kaça kadar açıksınız
How late are you open on weekends
hafta sonu nevrozu
(Pisikoloji, Ruhbilim) weekend neurosis
hafta sonu sigortası
(Ticaret) weekend insurance
hafta sonu süresince
over the weekend
hafta sonu tatile giden kimse
weekender
hamileliğin sonu
termination of pregnancy
harman sonu
1. the end of the threshing season. 2. residue of grain (mixed with stones and dust), gleanings. 3. remnants of a fortune or business
harman sonu
harvest home
harman sonu dervişlerindir
(Atasözü) The humble and patient get what is left over from the rich
harman sonu ziyafeti
harvest home
hasat mevsiminin sonu
harvest home
hece sonu
(Dilbilim) coda
html sonu
(Bilgisayar) html break
iletim sonu karakteri
(Bilgisayar) end of transmission character
istenen sayfa sonu
(Bilgisayar,Teknik) required page break
istenen sayfa sonu
hard page break , manual pagebreak , required pagebreak
istenen sayfa sonu
manual page break
kayıt sonu
end of record
kitap sonu dolguları
(Bilgisayar) bookend fills
kurs sonu değerlendirme testi
(Askeri) norm-referenced test
kütük sonu
end of file (EOF)
mesaj sonu
end of message
mesaj sonu karakteri
end-of-message character
metin sonu
(Bilgisayar) beneath text
metin sonu karakteri
end-of-text character
metnin sonu
(Askeri) end of text
mevsim sonu
after season
mevsim sonu satışları
seasonal closing out sale
mevsim sonu satışı
clearance
mevsim sonu satışı
clearance sale
onun sonu iyi olmaz
he will come to no good
oyun sonu
end game
pencere sonu
(Bilgisayar) end of window
pist sonu durma sahası
(Askeri) stopway
pist sonu emniyet alanları
(Havacılık) runway end safety areas
pist sonu emniyet sahaları
(Havacılık) runway end safety area
priz sonu
completion of setting
rapor sonu tarihi
(Bilgisayar) summary as of
sabırın sonu selamettir
(Atasözü) A patient person will be rewarded for his patience
sahil sonu
(Askeri) beach end
sayfa sonu önce
(Bilgisayar) page break before
sene sonu düzelmesi
(Ticaret) year end adjustment
sene sonu düzeltmesi
(Ticaret) year-end adjustment
son
bedrock
son
fate

In the end the two families accepted their fate. - Sonunda iki aile kaderini kabul etti.

The fate of the hostages depends on the result of the negotiation. - Tutsakların kaderi görüşmenin sonucuna göre değişir.

son
curtains

The room looks different after I've changed the curtains. - Perdeleri değiştirmemden sonra oda farklı görünüyor.

son
nth
son
definitive
son
full

One should add a full stop at the end of the sentence. - Cümlenin sonunda nokta konulmalı.

Tom had pockets full of cash after a lucky night at the casino. - Kumarhanedeki şanslı bir geceden sonra, Tom'un cepler dolusu nakiti vardı.

son
conclusive
son
tail end
son
afterbirth; placenta
son
end , final , last
son
full stop

There's a full stop missing from the end of the sentence. - Bu cümlenin sonunda bir nokta eksik.

Please add a full stop at the end of your sentence. - Lütfen cümlenizin sonuna bir nokta ekleyin.

Englisch - Englisch

Definition von sonu im Englisch Englisch wörterbuch

SON
SupraOptic Nucleus
SON
socked on the nose
SON
Sonora, a state of Mexico
Son
Jesus Christ, whom Christians believe to be the son of God
son
A male child, a boy or man in relation to his parents; one's male offspring

The Chinese and Indians say all too often: I want a son, not a daughter..

son
A male adopted person in relation to his adoption parents
son
{i} male child, male offspring
son
{n} a male-child, native, descendant
son
(Service Order Number): The SON is the number issued by the local exchange carrier to confirm the order for the ISDN service It provides a matching number for cross referencing the order to the phone company
son
the divine word of God; the second person in the Trinity (incarnate in Jesus)
son
A man, especially a famous man, can be described as a son of the place he comes from. New Orleans's most famous son, Louis Armstrong. sons of Africa
son
feelings Some people use son as a form of address when they are showing kindness or affection to a boy or a man who is younger than them. Don't be frightened by failure, son
son
a male human offspring; "their son became a famous judge"; "his boy is taller than he is"
son
A familiar address to a male person from an older or otherwise more authoritative person
son
A male person who has such a close relationship with an older or otherwise more authoritative person that he can be regarded as a son of the other person
son
A missionary for whom one acted as trainer
son
the divine word of God; the second person in the Trinity (incarnate in Jesus) a male human offspring; "their son became a famous judge"; "his boy is taller than he is
son
A male descendant, however distant; hence, in the plural, descendants in general
son
A male descendant
son
Someone's son is their male child. He shared a pizza with his son Laurence Sam is the seven-year-old son of Eric Davies They have a son
son
A male person considered to have been significantly shaped by some external influence
son
Jesus Christ, the Savior; called the Son of God, and the Son of man
son
The produce of anything
son
The Son is the Source of Reason, LOGOS, in the universe There is only one Son, one Reason, one LOGOS, one Christ (Traditionally, the LOGOS in John 1 1 was translated as "the Word," but the Greek LOGOS can also be translated as "Reason ")
son
Any young male person spoken of as a child; an adopted male child; a pupil, ward, or any other young male dependent
son
A male child; the male issue, or offspring, of a parent, father or mother
son
equals
son
The SON is the number issued by the local exchange carrier to confirm the order for the ISDN service It provides a matching number for cross referencing the order to the phone company
son
male child, as in: He brought his son and daughter to work today to teach them about our industry
son
A Cuban dance similar to the Bolero except that it is wilder in rhythmic accent and more violent in step pattern It is the Son which first served as a basis for the Mambo which in turn became the triple Mambo, now known as Cha Cha This slow rhythmic dance was originally in 2/4 time It became Americanized and is usually played in 4/4 time
son
but
son
An early style of Cuban dance music, resulting from the blending of African and Spanish influences; the root of most of the familiar styles of Afro-Cuban dance music It was played by small bands, using guitar or tres, maracas, guiro, claves, bongo, and other instruments
son
One important form the the merging of African and Spanish influences resulted in, it is the root of most familiar styles of Afro-Cuban dance music A blend of the music of the spanish farmers (campesinos) and African slaves, it is believed to have originated in Oriente (the eastern province of Cuba) toward the end of the 19th century (slavery was abolish in 1878) It was played by small bands, using guitar or tres, maracas, guiro, claves, bongo, a marimbula and a botija The more urban style played in Havana at the beginning of the century became a national style in 1920
son
Most influential Cuban style initiated in the second half of the nineteenth century in the eastern province of Oriente It combines Spanish elements of the Canci n style and instruments with African rhythm and percussion Early forms were interpreted by the Campesinos and developed by the Changui groups
son
abbr Service Order Number
son
A native or inhabitant of some specified place; as, sons of Albion; sons of New England
son
Summary of Need
son
The son is perhaps the oldest and certainly the classic Afro-Cuban form, an almost perfect balance of African and Hispanic elements Originating in Oriente province, it surfaced in Havana around World War I and became a popular urban music played by string-and-percussion quartets and septetos Almost all the numbers Americans called rumbas were, in fact, sones "El Manicero" ("The Peanut Vendor") was a form of son derived from the street cries of Havana and called a pregon The rhythm of the son is strongly syncopated, with a basic chicka-CHUNG pulse
son
A male child, a boy or man in relation to his parents; ones male offspring
Türkisch - Türkisch

Definition von sonu im Türkisch Türkisch wörterbuch

Son
nihayet

Tom nihayet eşcinsel olduğunu itiraf ettiğinde herkes zaten onun eşcinsel olduğunu biliyordu. - Tom sonunda kabullenmeye karar verdiğinde herkes zaten onun eşcinsel olduğunu biliyordu.

Nihayet doktorun sekreteri Tom'un adını seslendi. - Sonunda doktorun sekreteri Tom'un ismini çağırdı.

Son
münteha
hafta sonu
Haftanın son günleri, genellikle cumartesi ve pazar
harman sonu
Harmandan sonra kalan, toprakla karışmış tahıl
harman sonu
Büyük bir varlık veya işten sonra kalan bölüm
satır sonu
Her satırın son kısmı
son
En arkada bulunan
son
Artık ondan ötesi veya başkası olmayan
son
Olum. Olanca: "Son kuvvetiyle: Ya Ali! diye bağırdı
son
Etene
son
Plasenta
son
Şimdiki zamana en yakın zamandan beri olan veya bu zamanda yapılmış, olmuş olan, ilk karşıtı
son
"- M
son
Şimdiki zamana en yakın zamandan beri olan veya bu zamanda yapılmış, olmuş olan, ilk karşıtı: "Gündüzün son ışıklarıyla beraber sanki odadan eşya da çekiliyordu."- P. Safa
son
Bir şeyin en arkadan gelen bölümü, bitimi, nihayet
son
Olanca
son
Levent Kırca'nın yönettiği bir film
son
Ses gürlüğü birimi
son
En son, bitiş nihayet
son
Olum
son
Artık ondan ötesi veya başkası olmayan: "Son altı karıncayı Kadırga meydanında birkaç yıl evvel görmüştüm."- H. A. Yücel
son
Etene, eş, döl eşi, meşime, plasenta
son
(Osmanlı Dönemi) ahir
süre sonu
Vade sonu
vade sonu
Vade bitimi
Englisch - Türkisch

Definition von sonu im Englisch Türkisch wörterbuch

son
oğul

O, oğullarının her birine para verdi. - He gave money to each of his sons.

Şimdi büyük oğullar babalarından oldukça bağımsızlar. - The elder sons are now quite independent of their father.

son
erkek evlat.oğul
son
{i} çocuk

Bir çocuk bir şarkıdan daha çabuk ne öğrenir? - What will a child learn sooner than a song?

Karısı ona iki kızı ve bir erkek çocuk doğurdu - His wife bore him two daughters and a son.

son
it oğlu it
son
Hay Allah
son
evladım
son
piç oğlu piç
son
Hazreti İsa
son
{i} oğul, erkek evlat
son
son of a gun it kırıntısı
son
oğlu

Benim bir oğlum ve bir de kızım var. Oğlum New York'ta ve kızım da Londra'da. - I have a son and a daughter. My son is in New York, and my daughter is in London.

Aptal oğlumun ne yaptığını biliyor musun? Şimdi bile o üniversiteden mezun olup iş bulmak yerine tüm zamanını pachinko oynayarak geçiriyor. - You know what my idiot son's doing? Even now he's graduated from university he spends all his time playing pachinko instead of getting a job.

son
oğlum

Küçük oğlum araba sürebiliyor. - My little son can drive a car.

Benim bir oğlum ve bir de kızım var. Oğlum New York'ta ve kızım da Londra'da. - I have a son and a daughter. My son is in New York, and my daughter is in London.

son
{i} erkek evlât

Bir erkek evlat babasına itaat etmeli. - A son must obey his father.

Tom bana onun için bir erkek evlat gibi olduğumu söyledi. - Tom told me I was like a son to him.

son
ibn
son
mahdum
sonu
Favoriten