Onları sevmekten başka çaren yok.
- You can't help but like them.
Onu yapmak için öğretmenliği sevmek zorundasın.
- You have to like teaching in order to do it.
Kız, sihir gibi kayboldu.
- The girl vanished like magic.
Bu, peynir gibi kokuyor.
- This smells like cheese.
Özür dilemek istiyorum.
- I'd like to apologize.
Ben Volgograd polisinden özür dilemek istiyorum.
- I'd like to apologise to Volgograd's police.
Gerçek aşk ebedidir, sonsuzdur ve hep kendi gibidir. Eşit ve saf, abartılı sergilemeler olmadan: özünde hep gençtir ve beyaz saçlarla görünür.
- True love is eternal, infinite, and always like itself. It is equal and pure, without violent demonstrations: it is seen with white hairs and is always young in the heart.
Bütün renkleri eşit derecede severim.
- I like all the colors equally.
Yasalar örümcek ağı gibidir, küçük sinekleri yakalayabilirler fakat yaban arısı ve eşek arılarının geçmesine izin verirler.
- Laws are like cobwebs, which may catch small flies, but let wasps and hornets break through.
Tom Chris'e onun eşarbını sevmediğini söylediğinde, o ondan kurtuldu.
- When Tom told Chris he didn't like her scarf, she got rid of it.
Ben elma ve muz ve benzeri farklı meyveler yedim. Ayrıca iki patates yedim.
- I ate different fruits like apples and bananas and such. I also ate two potatoes.
Ben erkek kardeşime benzerim.
- I am like my brother.
O çok kötü bir filmdi, değil mi? Evet. İçimden paramı geri istemek geliyor!
- That was such a bad movie, right? Yeah. I feel like asking for my money back!
Yürüme şeklini beğeniyorum.
- I like the way you walk.
Tom, Mary'nin onun yeni şarkısını beğenip beğenmeyeceğini görmek istiyor.
- Tom wants to see if Mary likes his new song.