Definition von soğuk im Türkisch Englisch wörterbuch
- cold
It was terribly cold yesterday.
- Dün hava korkunç derecede soğuktu.
Her hands were as cold as ice.
- Onun elleri buz kadar soğuktu.
- chilly
The night was so chilly that when I returned I was almost frozen.
- Gece o kadar soğuktu ki döndüğümde neredeyse donmuştum.
The weather is a little chilly this morning.
- Bu sabah hava biraz soğuk.
- cool
His coolness has alienated his friends.
- Onun soğukluğu arkadaşlarını soğuttu.
I was beginning to lose my cool.
- Soğuk kanlılığımı kaybetmeye başlıyordum.
- angular
- freezing
He was freezing, so he shivered with cold.
- O donuyordu, bu yüzden soğuktan titredi.
It's freezing cold in here.
- Burası dondurucu soğuk.
- phlegmatical
- calm
Tom's cool, calm, and collected, even under pressure.
- Tom, baskı altındayken bile soğukkanlı, sakin ve aklı başında.
He jumped into the cold and calm waters of the gulf, and started to swim through the darkness.
- O, körfezin soğuk ve sakin sularına atladı ve karanlığın içinden yüzmeye başladı.
- frozen
It's been very cold, so the lake is frozen.
- Çok soğuk vardı, bu nedenle göl dondu.
The night was so chilly that when I returned I was almost frozen.
- Gece o kadar soğuktu ki döndüğümde neredeyse donmuştum.
- marble
Her hands felt as cold as marble.
- Ellerini mermer kadar soğuk hissetti.
- distant
Tom looked distant and distracted while Mary told him her life story.
- Mary ona hayat hikayesini anlatırken Tom soğuk ve dikkati dağılmış görünüyordu.
Tom is cold, distant and arrogant.
- Tom soğukkanlı, mesafeli ve kibirli.
- chilling
- apathetic
- uncompanionable
- cold (as opposed to hot)
- frigid
I'm afraid I'm frigid.
- Ben de cinsel soğukluk olduğundan korkuyorum.
The weather is exceptionally frigid.
- Hava son derece soğuk.
- cold, frosty, unfriendly
- inhospitable
- apathetical
- unsympathetic
- cold weather, the cold
- parky
- aloof
- frosty
My questions were met with a frosty silence.
- Sorularım soğuk bir sessizlikle karşılandı.
He breathed in the frosty air.
- O, soğuk havada soludu.
- frostiness
- cryo
- (davranış) remote
- unfriendly
Old homes, especially traditional Japanese ones, can be damp and unfriendly to modern life.
- Eski evler, özellikle geleneksel Japon olanlar, modern yapıya göre nemli ve soğuk olabilir.
Can you figure out why the boss is so unfriendly this week?
- Patronun bu hafta niçin çok soğuk olduğunu anlayabiliyor musun?
- bleak
- chill
Cold rain makes me chilled to the bone.
- Soğuk yağmur soğuğu iliklerime kadar hissettirir.
He caught a chill because he went out in the rain.
- Yağmurda dışarıya çıktığı için soğuk aldı.
- cold, nippy; frosty; stiff, chilly; cool, standoffish, distant, frosty, aloof; cold-hearted; asexual, frigid; (rüzgâr, vb.) piercing; cold, chill
- phlegmatic
- inclement
- offish
- starch
- tepid
- dour
- colder
Germany's winters are colder than Italy's.
- Almanya'nın kışları İtalya'nınkilerden daha soğuktur.
It is colder this year than last year.
- Bu yıl geçen yıla göre daha soğuk.
- icily
- distent
- lukewarm
- clinical
- stiff
- nonchalant
Despite her nonchalant air, she is paying close attention to everything you say.
- Onun soğukkanlı havasına rağmen, söylediğin her şeyle yakından ilgileniyor.
- feeble
- piercing
It was piercingly cold outside.
- Dışarıda çok sert bir soğuk vardı.
- nippy
- dank
- chilliness
- antipathetic
- {s} stony
Tom's joke was met with stony silence.
- Tom'un fıkrası soğuk bir sessizlikle karşılandı.
- soulless
- shivery
- cold-hearted
She is always cold-hearted.
- O her zaman soğuk kalpli.
Fadil was cold-hearted killer.
- Fadıl soğukkanlı katildi.
- unapproachable
- asexual
- to cold
- repulsive
- gelid
- nip
- {s} starchy
- {s} wintry
- {s} standoffish
- {s} rigorous
- {s} Saturnine
- stuffy
- soğuk algınlığı
- cold
I took three tablets of a cold medicine before going to bed.
- Yatmaya gitmeden önce üç tablet soğuk algınlığı ilacı aldım.
She catches colds easily.
- O, soğuk algınlığına kolayca yakalanır.
- Soğuk şekillendirme
- (Metal İşleme) Cold forming
- soğuk alma
- getting cold
- soğuk et
- cold meat
- soğuk hava deposu
- Cold weather store
- soğuk kanlılık
- cold bloodedness
- soğuk olmak
- to cold
- soğuk acıtması
- frostbite
- soğuk algınlığı
- path. cold, common cold
- soğuk algınlığı için bir şeyiniz var mı
- Can I have something for a cold
- soğuk algınlığım var
- I have a cold
- soğuk algınlığım var
- I have the chills
- soğuk almak
- to catch cold
- soğuk almak
- be ill with a cold
- soğuk almak
- catch a cold
- soğuk almak
- catch a chill
- soğuk aperâtif
- cold collation
- soğuk asfalt
- cold asphalt
- soğuk ağartma
- cold bleaching
- soğuk ağda
- cold wax
- soğuk bekletme
- cold pad-patch method
- soğuk bir şekilde
- distantly
Mary stared distantly out the window.
- Mary soğuk bir şekilde pencereden dışarıya baktı.
- soğuk bir şekilde
- unpleasantly
- soğuk bir şekilde
- icily
- soğuk bir şekilde
- inhospitably
- soğuk boyama
- cold dyeing
- soğuk bölge
- quenching zone
- soğuk bölge
- (Çevre,Otomotiv) cold zone
- soğuk bölge
- cold junction
- soğuk cephe
- cold front
- soğuk dalgası
- cold wave
- soğuk damga
- embossed stamp
- soğuk davranma
- coolness
- soğuk davranmak
- to behave coldly (towards)
- soğuk davranmak
- keep smb. at a distance
- soğuk davranmak
- to give sb the cold shoulder
- soğuk davranmak
- discountenance
- soğuk davranmak
- keep one's distance
- soğuk davranmak
- frost
- soğuk davranış
- frost
- soğuk davranış
- chilliness
- soğuk deformasyon
- cold deformation
- soğuk duş etkisi yapmak
- cast a chill upon
- soğuk döküm
- cold casting
- soğuk döküm kalıbı
- chill
- soğuk dövmek
- cold hammer
- soğuk düşmek/kaçmak
- to fall flat, go over like a ton of bricks
- soğuk elektrot
- cold electrode
- soğuk emisyon
- cold emission
- soğuk espri
- joke in bad taste
- soğuk espri
- oldie
- soğuk fosfatlama
- cold phosphating
- soğuk galvanizleme
- cold galvanizing
- soğuk hadde
- cold roll
- soğuk haddeli
- cold rolled
- soğuk harp
- Cold War
- soğuk hava
- cold air
- soğuk hava
- deposu cold-storage depot, cold store
- soğuk hava dalgası
- cold wave
A cold wave passed over Japan.
- Bir soğuk hava dalgası Japonya üzerinden geçti.
A cold wave hit this district.
- Bir soğuk hava dalgası bu bölgeyi vurdu.
- soğuk hava gemisi
- reefer
- soğuk hava kitlesi
- cold front
- soğuk hava mahzeni
- walk in
- soğuk hava vagonu
- reefer
- soğuk hava vagonu railway refrigerator car, Brit
- refrigerator van
- soğuk iliklerine işlemiş
- chilled to the marrow
- soğuk içecek
- cooler
- soğuk iş
- cold work
- soğuk işleme
- cold working, cold work
- soğuk işlenik
- cold worked
- soğuk karayel
- mistral
- soğuk karşılama
- tepid welcome
- soğuk karşılamak
- to give sb a cold welcome
- soğuk katot
- cold cathode
- soğuk keski
- cold chisel
- soğuk kimse
- a cold fish
- soğuk meltem
- glacier breeze
- soğuk meze
- deli
- soğuk mezeci
- delicatessen
- soğuk mezeler
- cold dishes
- soğuk neva/nevale
- cold and unapproachable person, cold fish
- soğuk nötron
- cold neutron
- soğuk presleme
- cold pressing
- soğuk prova
- runthrough
- soğuk renkler
- cool colors
- soğuk savaş sonrası dönem
- (Hukuk) post-Cold War era
- soğuk savaş/
- harp cold war
- soğuk su yok
- There is no cold water
- soğuk suverme
- cold quenching
- soğuk test
- cold test
- soğuk testere
- cold saw
- soğuk tezlik
- cold shortness
- soğuk tutmak
- keep cold
- soğuk ve duygusuz kimse
- iceberg
- soğuk ve rutubetli
- raw
- soğuk yakmak/- vurmak
- for the cold to injure (a plant)
- soğuk yansıtıcı
- cold-mirror reflector
- soğuk yüksek
- (Meteoroloji) cold high
- soğuk çekilmiş
- cold drawn
- soğuk çekiçlemek
- cold hammer
- soğuk çekme
- cold drawing
- soğuk üretim
- cold production
- soğuk ısırması
- frostbite
- soğuk ısırması
- chilblains, perniosis
- soğuk şaka
- ribaldry
- çok soğuk
- freezing
It's freezing out here.
- Burada dışarısı çok soğuk.
It's freezing in here.
- Burada hava çok soğuk.
- dondurucu soğuk
- freeze
- dondurucu soğuk
- freezing cold
- kuru soğuk
- black frost
- yakmak (soğuk)
- bite
- çok soğuk (mevsim/hava)
- hard
- çok soğuk
- very cold
- Soğuk kanlı
- (Tıp) hemctocryal
- acı soğuk
- bitter cold
- bayağı soğuk
- coldish
- bu çok soğuk
- It's cold
- bugün hava soğuk
- Today it's cold
- bugün hava çok soğuk
- Today it's very cold
- burası çok soğuk
- It is very cold in here
- buz gibi soğuk
- (deyim) as cold as ice-cold
- buz gibi soğuk
- (deyim) as cold as stone-cold
- buz gibi soğuk
- as cold as ice
- dondurucu soğuk
- nip
- dondurucu soğuk
- freeze up
- dondurucu soğuk
- perishing cold
- hava soğuk
- It's cold
- ikincil soğuk cephe
- (Meteoroloji) secondary cold front
- iliklere işleyen soğuk
- bitter cold
- kanı soğuk
- unsociable, reserved, cold
- kule tipinde soğuk depo
- high rise cold store
- kuru soğuk
- dry cold, black frost
- kuru soğuk
- dry cold
- kısa süren soğuk
- cold snap
- nemli ve soğuk
- clammy
- odam çok soğuk
- It's too cold in my room
- oldukça soğuk
- rather cold
- yakıcı soğuk
- black frost
- yakıcı soğuk
- bitter cold
- yeterince soğuk
- cold enough
- yürekine (soğuk)
- su serpilmek to alleviate (one's) sadness, anxiety, or depression; to make (one) feel better, lighten or gladden (one's) heart
- Üstüne bir bardak soğuk su iç
- You can whistle for it
- çok soğuk
- gelid
- çok soğuk
- frigid
- çok soğuk
- awfully cold
- üstüne/üzerine bir bardak (soğuk)
- su içmek (Konuşma Dili) to give up all hope of getting (something that one has lent) back, kiss (something) goodbye
- şiddetli soğuk
- freeze up