Ev güneş enerjisi ile ısıtılmaktadır.
- The house is heated by solar energy.
Eski Yunanlar güneş sistemi hakkında bizim bildiğimiz kadar çok şey biliyorlardı.
- The ancient Greeks knew as much about the solar system as we do.
Kaoru, şimdiye kadar en iyi tepki sizinki - büyük ödülü kazanırsınız.
- Kaoru, yours is the best reaction so far - you win the grand prize.
Biz şimdiye kadar bunun üstesinden gelemedik.
- We haven't been able to handle this so far.
Kornaya bas böylece araba geçmemize izin verecek.
- Blow the horn so that car will let us pass.
Her şeyi son yudumuna kadar iç, böylece içinde bir şey kalmaz.
- Drink everything up, so that nothing remains inside.
Dolma kalemlere, defterlere ve buna benzer şeylere ihtiyacım var.
- I need pens, notebooks and so on.
O, şu ana kadar oldukça mutlu.
- So far, he has been extremely happy.
Şu ana kadar kaç tane bilgisayarın oldu?
- How many computers have you had so far?
O, jazdan hoşlanır, ve ben de.
- She likes jazz, and so do I.
Babam balık tutmayı sever; aynı şekilde ben de.
- My father likes fishing, and so do I.
Bildiğim kadarıyla böyle bir sözcük yok.
- So far as I know, there is no such word.
Bildiği kadarıyla işler yolunda gidiyordu.
- So far as he was concerned, things were going well.
Yaşadığım sürece, bir şey istemeyeceksin.
- So long as I live, you shall want for nothing.
Burada kaldığın sürece güvendesin.
- You are safe so long as you stay here.
Bu kadar çok dost yüzler görmekten mutluyum.
- I'm happy to see so many friendly faces.
Niçin bu kadar çok insan Kyoto'yu ziyaret ediyor?
- Why do so many people visit Kyoto?
Nasıl oluyor da Japon tarihi hakkında o kadar çok şey biliyorsun?
- How come you know so much about Japanese history?
O kadar çok sigara içmesen iyi olur.
- You had better not smoke so much.
Çok fazla ağırlık kaldırırken kolunu incitti.
- He hurt his arm lifting so much weight.
Diğerlerine çok fazla bağımlı olmamalısın.
- You must not depend so much on others.
İstasyona kadar öyle yapmaya çalış.
- Try to do so as far as the station.
Sabahleyin bir koşuşturmadan kaçınmak için bugün biraz geç saatlere kadar çalışacağım.
- Today I'm working a little late so as to avoid a rush in the morning.
Sadece o kadar uzaklaşabilirsin.
- You can only go so far.
Başaramamışsa ne olmuş yani?
- If he fails, so what?
Evet, onu öptüm. Ne olmuş?
- Yes, I kissed him. So what?
Başaramamışsa ne olmuş yani?
- If he fails, so what?
Biz yoğun trafikten kaçınmak amacıyla, Noel için evde kaldık.
- We stayed home for Christmas, so as to avoid heavy traffic.
Korkutmamak için onunla nazik şekilde konuştum.
- I spoke to him kindly so as not to frighten him.
Trene zamanında yetişmek için acele etti.
- He hurried so as to be in time for the train.
Trene zamanında yetişmek için acele etti.
- He hurried so as to be in time for the train.
O, zamanında varmak için koştu.
- He ran, so as to arrive on time.
Şimdiye dek harika bir hayat yaşadım.
- I've had a great life so far.
Altıdan sonra olmak şartıyla herhangi bir zamanda olur.
- Any time will do so long as it is after six.
Nasıl oluyor da Japon tarihi hakkında o kadar çok şey biliyorsun?
- How come you know so much about Japanese history?
Para için o kadar çok kaygılanma.
- Don't worry about money so much.
O, adeta, sudan çıkmış balık gibi.
- He is, so to speak, a fish out of water.
O takdirde, öyle olsun.
- In that case, so be it.
insofar as (or that), to the extent that, to such an extent.
Tom çok yakında Boston'a geri dönmeyi planlamamıştı.
- Tom hadn't planned on going back to Boston so soon.
Çok yakında vazgeçiyor musun?
- Are you giving up so soon?
Şimdilik hoşça kal, sonra görüşürüz.
- So long, see you later.
Hoşça kal ve tüm balıklar için teşekkürler!
- So long, and thanks for all the fish!
Üç kişi, onlardan ikisi ölene kadar bir sırrı saklayabilir.
- Three people can keep a secret so long as two of them are dead.
Saçları yere ulaşacak kadar uzundu.
- Her hair was so long as to reach the floor.
Lenny'nin nasıl çiğnemeden veya boğulmadan tam bir sosisli sandvici yutabildiğine bak? Bu nedenle üst idare onu bu kadar fazla sever.
- See how Lenny can swallow an entire hot dog without chewing or choking? That's why upper management loves him so much.
Kuniko hayatında daha önce hiç bu kadar çok içmedi.
- Kuniko has never drunk so much before in her life.
Hasta yardım almanın ötesindeydi, onun için doktorlar daha fazlasını yapamadı.
- The patient was quite beyond help, so that the doctors could do no more.
Herkes işitebilsin diye lütfen yüksek sesle oku.
- Please read it aloud so that everyone can hear.
Ek olarak yaşlılar birbirleriyle sosyalleşebilsin ve Amerikan hayatının aktif üyeleri olarak kalabilsinler diye birçok topluluk kurulmuştur.
- In addition many groups have been formed so that the elderly can socialize with one another and remain active participants in American life.
Tabiri caizse, o yürüyen bir sözlüktür.
- He is, so to speak, a walking dictionary.
Everest Dağı, tabiri caizse, dünyanın çatısıdır.
- Mount Everest is, so to speak, the roof of the world.
Güneş sistemimize en yakın yıldız Proxima Centauri'dir.
- The nearest star to our solar system is Proxima Centauri.
Ev güneş enerjisi ile ısıtılmaktadır.
- The house is heated by solar energy.
You are responsible for this, is that not so?.
But if I had been more fit to be married, I might have made you more so too.
It’s not so bad.
I need a piece of cloth so long.
That is so not true!.
You park your car in front of my house every morning. So?.
So, there was this squirrel stuck in the chimney.
Is he so?.
Place the napkin on the table just so.
He wanted a book, so he went to the library.
Eat your broccoli so you can have dessert.
So be it, then. Born in throes, 't is fit that man should live in pains and die in pangs. So be it, then! Here's stout stuff for woe to work on. So be it, then.
How is your driving lessons? - So far, pretty good.
I don't mind if he stays there, so long as he cleans up after himself when he's done.
I am honored and humbled to stand here, where so many of America's leaders have come before me, and so many will follow.
But the fact of the matter is, there's only so many people we can take, it's time to take Canada over there.
There is only so much you can remember.
So much, he replied, sprinkling a small pile of the powder on the table.
Identical twins are so much alike, it is difficult to identify them.
There has been so much snow, I can't open the door.
Without so much as asking, he walked into the office and started digging through their files.
Well, I guess it'll never work. So much for that idea.
He seized his axe, which he had made very sharp, and as the leader of the wolves came on the Tin Woodman swung his arm and chopped the wolf's head from its body, so that it immediately died.
Well, well, I'll break your vase in return, so there.
I lost my old red shoes. - So what? Get a new pair.
I have nothing more to say to you, Tommy, and so much for that, Mary said angrily.
The tower leaned slightly to the left.
- Kule sola doğru hafifçe eğildi.
She writes with her left hand.
- O, sol eliyle yazı yazar.
Flowers soon fade when they have been cut.
- Çiçekler koparıldığında kısa sürede soldu.
Tom only has one faded photograph of grandfather.
- Tom sadece büyükbabasının soluk bir fotoğrafına sahip.
Tom only has one faded photograph of grandfather.
- Tom sadece büyükbabasının soluk bir fotoğrafına sahip.
The cloth's very faded.
- Kumaşın rengi çok soluk.
The flowers wilt without water.
- Çiçekler su olmadan solarlar.
The daffodils are starting to wilt.
- Nergisler solmaya başlıyor.
The flowers in the vase were wilted.
- Vazodaki çiçekler soldu.
The flowers in his garden have withered.
- Bahçedeki çiçekler soldu.
The flowers have all withered.
- Çiçeklerin hepsi soldu.
The computer is placed to the left of the women.
- Bilgisayar kadınların sol tarafına yerleştirildi.
The wardrobe stood to the left of the door.
- Gardırop kapının solunda duruyordu.
She writes with her left hand.
- O, sol eliyle yazı yazar.
Raise your left hand.
- Sol elinizi kaldırın.
Tom eats, sleeps and breathes music.
- Tom yer, uyur ve müzik solur.
He must be sick; he looks pale.
- O, hasta olmalı; solgun görünüyor.