O, şu ana kadar karşılaştığım bir adamın en küçük fikirlerine birçok kelimeyi sıkıştırabilir.
- He can compress the most words into the smallest ideas of any man I ever met.
0.44 km²'lik Vatikan, dünyanın en küçük ülkesidir.
- Vatican City with its 0.44 km² is the world's smallest state.
Moncalvo çok küçük bir İtalyan şehridir.
- Moncalvo is the smallest Italian city.
Evimin önünde ufak bir bahçe var.
- There is a small garden in front of my house.
Aslında, ufak bir şikayetim var.
- Actually, I do have one small complaint.
Avukatlar ve oto tamircileri en az güvendiğim insanlardır.
- Lawyers and auto mechanics are the people I trust the least.
Onun bu görev için nitelikli olması en az iki yılını alacak.
- It will take her at least two years to be qualified for that post.
Image Viewer bir resim görüntüleme yazılımıdır. Bu yazılım çok küçük bir programdır. Bu yazılımda sadece basit fonksiyonlar var. Bu, Tatoeba Project kullanıcıları tarafından çevrilebilir.
- Image Viewer is an image viewing software. This software is a very small program. This software has basic functions only. This is translatable by Tatoeba Project users.
Yakınlardaki küçük bir kasabada yaşıyordu.
- He lived in a small town nearby.
Onun çiçek hastalığının zayıf evresini geçirdiğini söylediler.
- They said he had a weak form of smallpox.
Kim onun o kadar zayıf ve küçük olabileceğini düşünürdü?
- Who would have thought that she could be so thin and small?
En ufak mutluluk bile bana çok görülüyor.
- I am grudged even the least bit of happiness.
Önemsiz şeyleri dert etme.
- Don't make such a big deal out of small things.
O en küçük ortak paydaya itiraz etmeye çalışıyor.
- He's trying to appeal to the least common denominator.
Onun kitapla ilgili en küçük bir fikri yoktu.
- He didn't have the least idea of the book.
Bizim küçük bir arka bahçemiz var.
- We have a small backyard.
Tom otelin arkasındaki küçük restoranda yemek yemek istedi.
- Tom wanted to eat at the small restaurant behind the hotel.
Ne kazandığın patronun maaşı ile karşılaştırıldığında ufak tefek şey.
- What you make is small potatoes compared to the boss's salary.
Krem şantiye az miktarda brendi ekledi.
- A small amount of brandy is added to the whipped cream.
Az miktarda para ödenirdi.
- He would be paid a small amount of money.
Image Viewer bir resim görüntüleme yazılımıdır. Bu yazılım çok küçük bir programdır. Bu yazılımda sadece basit fonksiyonlar var. Bu, Tatoeba Project kullanıcıları tarafından çevrilebilir.
- Image Viewer is an image viewing software. This software is a very small program. This software has basic functions only. This is translatable by Tatoeba Project users.
Remember when the children were small?.
He's just a petty hooligan, but if he had just a little more initiative, he could be a major criminal leader.
- He's just a small-time thug, but if he had just a little more moxie, he could be a big-time boss.
I have a little money with me.
- I have small change with me.