Tom hakkında çok az endişeliyim.
- I'm slightly worried about Tom.
Tom çok az kıskanç görünüyordu.
- Tom sounded slightly jealous.
Tom hafiften deli gibi görünüyordu.
- Tom seems slightly distracted.
Hasta, dudaklarını yavaşça kımıldattı.
- The patient moved his lips slightly.
Kule batıya doğru hafifçe eğildi.
- The tower leaned slightly to the west.
Başı bir tarafa doğru hafifçe eğik, sessizce ayakta durdu.
- She stood silently, her head tilted slightly to one side.
Tom, bugün biraz keyfsiz.
- Tom is slightly under the weather today.
Bay Bush, Bay Gore'dan biraz daha fazla oy aldı.
- Mr. Bush had slightly more votes than Mr. Gore.
Depremi çok sayıda hafif şoklar izledi.
- Several slight shocks followed the earthquake.
Bir sinir hücresi hafif bir uyarıcıya yanıt verir.
- A nerve cell responds to a slight stimulus.
En küçük hata ölümcül bir felakete götürebilir.
- The slightest mistake may lead to a fatal disaster.
Eşimin elleri tezgahtarınkinden biraz daha küçük.
- My wife's hands are slightly smaller than the shop assistant's.
En ufak bir fikrim bile yok.
- I haven't the slightest idea.
Son zamanlarda söylediği en ufak şeye bile sinirlenir oldum.
- Recently I get annoyed at the slightest thing he says.
He was slightly built, but tall.
He weighed slightly less than his wife who was a foot shorter.
Tom is slightly overweight.
- Tom is slightly overweight.
a slight (i.e., not severe) pain.
... one percent a year, perhaps slightly more. Over the course of a human lifespan, which ...
... tiny fraction of people, see a slightly different ordering, ...