Tom çok az kıskanç görünüyordu.
- Tom sounded slightly jealous.
Haklı olabilirsin, ama bizim çok az farklı bir görüşümüz var.
- You may be right, but we have a slightly different opinion.
Tom hafiften deli gibi görünüyordu.
- Tom seems slightly distracted.
Hasta, dudaklarını yavaşça kımıldattı.
- The patient moved his lips slightly.
Kule batıya doğru hafifçe eğildi.
- The tower leaned slightly to the west.
Kule sola doğru hafifçe eğildi.
- The tower leaned slightly to the left.
Büyükannem biraz ağır işitir. Yani hafifçe sağırdır.
- My grandmother is hard of hearing. In other words she is slightly deaf.
Tom bir saatten biraz fazla bir süredir bekliyor.
- Tom has been waiting for slightly over an hour.
Başı bir tarafa doğru hafifçe eğik, sessizce ayakta durdu.
- She stood silently, her head tilted slightly to one side.
Kule sola doğru hafifçe eğildi.
- The tower leaned slightly to the left.
En küçük şeylerden depresyona girerim.
- I get depressed by the slightest things.
En küçük bir fikrim yok.
- I don't have the slightest idea.
O en ufak bir şeye darılıyor, ona söylediğimiz yaklaşık her şeye itiraz ediyor.
- He's offended at the slightest thing, he takes exception to nearly everything we say to him.
En ufak bir şüphe olmadan, rüya daha önceki hayattan bir hatıraydı.
- Without the slightest doubt, the dream was a memory from a previous life.
He was slightly built, but tall.
He weighed slightly less than his wife who was a foot shorter.
Tom is slightly overweight.
- Tom is slightly overweight.
a slight (i.e., not severe) pain.
... side slightly normal. ...
... one percent a year, perhaps slightly more. Over the course of a human lifespan, which ...