Depremi çok sayıda hafif şoklar izledi.
- Several slight shocks followed the earthquake.
Başı bir tarafa doğru hafifçe eğik, sessizce ayakta durdu.
- She stood silently, her head tilted slightly to one side.
En küçük hata ölümcül bir felakete götürebilir.
- The slightest mistake may lead to a fatal disaster.
En küçük bir fikrim yok.
- I don't have the slightest idea.
En ufak bir fikrim bile yok.
- I haven't the slightest idea.
Ne yapacağıma dair en ufak bir fikrim yok.
- I don't have the slightest idea what to do.
a slight (i.e., not severe) pain.
Tom is slightly overweight.
- Tom is slightly overweight.